Elimize geçen mutluluk anları, bizim
için uzun boylu bir servet değildir. Hafifi hafif yudum yudum içerek, zamana
yaymamız gereken bir an ve zaman dilimidir. Bu mutluluk gönülden sevmeyle
gönüle değer vermeyle, elde edilen bir duygudur. Öylesine lafta kazanılacak bir
duygu değildir, paylaşmak vermek kucaklaşmak ile elde edilendir bir ömür boyu. Bundan
gayrısı uzun süreli değil, kısa olan bir mutluluktur, parayla anlık alınan
mutluluk insanı bir an mutlu eder, ileriye taşımasına izin vermez, mutluluk
vermekle paylaşmakla mutluluk olur anlam ve mana taşır. Karşındaki insanları
gerçekten düşünen birisi olmak, mutluluğun bir ömür boyu sürmesine yetiyor. İstediğimiz
hayatı kendi tercihlerimiz doğrultusunda bencilce yaşamak, yaşamak değil ama
yaşıyoruz? Kendimiz için istemek kazanmak değil, en sonunda kaybetmektir
bilmiyoruz, ya da biliyoruz belki değişir zaman o anda benim sadece benim olur
egosu ile mutluluğun kapısını, kapatarak yaşıyoruz…
Hayır, bu hayat bu ömür
dünya benim değil, bizim demeyi öğrendiğimiz zaman mutluluk, hepimizin bir ömür
boyu olacak ve ahirette de mutlu olmamızı sağlayacak, ama gel gör ki bunu
söylemekten itiraf etmekten de uzağız! Ulaşılması mümkün olmayana ulaşmak,
katlanılması tek başına zor olan sıkıntılara tek başına katlanmak, ne kadar
aptalca ve delice olduğunu bilmemize rağmen hala peşindeyiz, tek başına ulaşılması
mümkün olmayanın peşine… Oysa bizler beraberce yaşamak zorunda iken nasıl
aptalca, insanları hayatımız merkezinde, sahilinde bir kalemde siliyoruz? Aslında
onları silmek, kendimizi silmektir ama lakin iş işten geçtikten sonra
öğreniyoruz, lakin buda fayda vermiyor, geri dönüşün kapısını açmıyor.
Önce kendimiz için değil, toplum için
yarınlarımız ailemiz için biz iyi bir vatandaş olmalıyız, iyi ve güzeli önce
karşımızdaki için hissetmeliyiz ki, karşımıza da kendini iyi hissetsin ki bizde
güzeli yaşayalım hissedelim mutlu olalım… Elimde olanları almaya geliyorlar
mantıksızlığı ile köprüleri yıkmak, kendini yolunu yıkmaktır… Kendin için değil
toplum için yaşamaya çalışırsan, yaşamayı mutluluğu gülümsemeyi bulursun ve anlarsın
yaşarsın yaşatırsın…
Nefes alıp vermek dışında nefes
olmak, hayatı boş görmek yerine, hayatın dopdolu olduğunu göstermek zor olsa da,
seni o an anlayanların olması üzücü olsa da sen vazgeçmeden devam et, bu
güzelliği insanlara vermeye kapısını açmaya girin gelin demekten vazgeçmeden
anlatmaya göstermeye gayret et… Bakarsın bir süre sonra insanlar yanlışlarını
görür, sana doğru koşarak gelirler, mutluluğa vererek sararak kucak açarlar…
Yapmak istediğin bu güzellik, her zaman istediğimiz gibi olmasa da sen görevini
yap insanlığın ne olduğunu göster, ömür boyu gayemiz öğrenme gayreti içinde
olmakla öğrendiğimizle, insanlara ulaşmakla varmakla yanında olmakla alakalı.
Hayat,
acısıyla tatlısıyla, iyi günleri, kötü günleri ile var olan bizi saran, sabırla
olmamızı birlikte el ele gönül gönüle yenmemizi hatırlatan, bir rehberdir. İnsan
gülümseyemiyorsa onunla ağlamalı, acılarının yanında olduğumuzu göstermeliyiz,
çaremiz varsa sunmalıyız yoksa da acısına ortak olmalıyız, budur insanlığın
mutluluğun kaynağı. Ağlayanla ağlayabilmeli güldürmeli, gülenle gülmeli
ağlatmamalıyız. Hayatındaki benlik duvarlarını hep bana bana mantığını yıkarak,
insanları kucaklayarak yolumuza devam etmeliyiz. Yoksa kendi ördüğümüz duvarın
altında kalarak mutsuz yalnızlığın havasızlığında ölür gideriz, elimiz gönlümüz
ömrümüz boşa harcamış olarak. Ölümden sonra Yüce Allah “Ey kulum bana gelirken
dünyada gönlünle elinle fikrinle ne getirdin diye sorduğunda” ne cevap veririz
bunu da düşünmek zorundayız. Hayatın sırları gizemleri sensin ve sen bu
değerlerinle değerlisin ve özelsin.
Mehmet Aluç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder