Bu Blogda Ara

16 Nisan 2016 Cumartesi

Hakkın Sesini İşitirsin



Gözlerimizi açmadan önümüze bakıyoruz
Dere tepe yuvalanıp yaralarımızı sarmıyoruz
Adım atmadan yürümeden adımlarımızı sayıyoruz
Ne seven insanların nede saran insanlarız hiçbir şey bilmiyoruz

Sırıtarak güldüğümüzü sanıyoruz
Yalan dolanla takla atarak kendimizi kandırıyoruz
Doğru yol diye yanlış yolda uçurumlarda parçalanıyoruz
Ne seven insanların nede saran insanlarız hiçbir şey bilmiyoruz

Samimiyetle gülen olsa işte bu delidir diyoruz
Hakka giden yolda hakka yürümüyoruz
Dünya bizim olacak diye onu kucaklıyoruz
Ne seven insanların nede saran insanlarız hiçbir şey bilmiyoruz

Yürümeyiz dünya üzerinde hakka, yürüyerek oh çok şükür demeyiz
Helal kazanç var iken dikkat etmez ne gelirse yeriz
Nefis şeytan dünya malı ile bu ömrü bitirir gideriz
Ne seven insanların nede saran insanlarız hiçbir şey bilmiyoruz

Haktan gayrı hiçbir yol güldürtmez
Nefis şeytan dünya ile malı insanı hak yolda yürütmez
Gönlünde hak ile iman olmayan kul hakkın sözünü söylemez
Ne seven insanların nede saran insanlarız hiçbir şey bilmiyoruz

Hakkın sesi gelmez dinle uzak diyarlardan
Aç bak gönlün içini bak âleme gönül bağından
Hakkı hakkın sesini işitirsin kulağını dayarsan
Seslenir Yüce Rahman her an her zaman bu dünyadan
Ne seven insanların nede saran insanlarız hiçbir şey bilmiyoruz

Bu bedeni yeşerecek bir toprak yap
İçine biraz tevhitten birkaç tohum at
Kalacağın evden başka yapma bina kat
İhtiyacı olana ver ahirette cennette yat
İşte o zaman seven insan olur her şeyi biliriz gönülleri sararız yoksa
Ne seven insanların nede saran insanlarız hiçbir şey bilmiyoruz

Kul Mehmet’im imtihan dünyasında imtihan çok zordur
Bazen elinde soğuk demir diye aldığın yakan kordur
Zaten biz kullar insana değil Yüce Allah’a kuldur
Bundan gayrısı olan nefis şeytanı bulur kudurur
Kuduranı da halliyle cehennem ateşi durdurur
Ne seven insanların nede saran insanlarız hiçbir şey bilmiyoruz
Mehmet Aluç-Kul Mehmet-





Hakkın Hakkını Hakkı Olandan Alma



Aç gönül kapını aşkla gönlüm içine aksın
Gönül aynasında gönlüm kendine baksın
Bırak yakarsa bu gönlümü aşk yaksın
Cümle alem içinde bize baksın
Gönüllere çare neymiş görelim
Aşk ile bu gönüllerimizi örelim

Bırakalım aşk aksın gönlümüze
Uyku girmesin gözümüze
Aşk şefkatle dokunsun her sözümüze
Aşk olursa birazcık hasret gitmesin gücümüze
Gönüllere çare neymiş görelim
Aşk ile bu gönüllerimizi örelim

Aşksız bu gönül yürüyemez
Yürümeye takat getiremez
Aşk olmadan bu hayat bu ömrü güldüremez
Aşk ile olanı da ölüm mutluluğu bitiremez
Gönüllere çare neymiş görelim
Aşk ile bu gönüllerimizi örelim

Bırak gamzene o nur aşk dokunsun
Bu gönlüm ona baksın nurla dolsun
Bu âlemde aşktan daha ne güzeli var
Bırak o gönül bu güzel aşk ile dolsun     
Gönüllere çare neymiş görelim
Aşk ile bu gönüllerimizi örelim

Aşksız dilde çıkan laf değil
Günde beş vakit Rahman önünde eğil
Beşere duyulan aşk ile Rahmani gerçek aşk bir değil
Bunu böyle bil bunu söylesin o tatlı dil
Gönüllere çare neymiş görelim
Aşk ile bu gönüllerimizi örelim

Aşksız bu gönül karanlıklarda kayboldu
Aşksız dil lal oldu bak sustu
Aşksız bu âlem de kim güldü yolunu buldu
Hak yolunda aşkı arayanlar mutlulukla içinde var oldu
Gönüllere çare neymiş görelim
Aşk ile bu gönüllerimizi örelim

Bu âlem de aşk olmazsa
İnsan vatan için sevdiği için canın eder mi feda
Aşk bir âlem imiş bak gör eyle seda
Aç bak toprak altında binlerce imanlı aşk ile yatıyor şüheda
Gönüllere çare neymiş görelim
Aşk ile bu gönüllerimizi örelim

İyi düşün ecel gelmeden al aşkı gönlüne deme elveda
Kimi aşk der kimisi ona sevda
Asıl olan hakka giden yoldur nur seda
Bilen bilir o dur gönüllere deva
Gönüllere çare neymiş görelim
Aşk ile bu gönüllerimizi örelim

Kul Mehmet’im var aşkla yürü ol hakla
Kim der aşkı hakkı al gönlünde sakla
Sakın çıkarın için atma sen takla
Hakkın hakkını hakkı olandan alma
Alınmaz da hiç bir ne hakla
Gönüllere çare neymiş görelim
Aşk ile bu gönüllerimizi örelim
Mehmet Aluç-Kul Mehmet-



Şüheda: Şehitler

Yumuşacık Dokunuşlardan Uzak Gönüllere Hitap Etmeyen Heceler…




Dilimizde yaşantımızla uyumlu akıcı olmayan rollerin sözleri ile hissediş ve uyanışı taşımayan sözlerle bize ait olmayan rolleri oynamanın peşinde, yıkılmak için hala koşmanın derdindeyiz. Yumuşacık dokunuşlardan gönüllere hitap etmeyen hecelerden uzak sözlerin fırtınasını estirerek, hala biz kazanalım derdindeyiz. Sorgulamadan neden uzak diyarlara kaçarak, kendimizi kendimiz olarak yaşamaktan utanıyoruz veya buna layık görmüyoruz? Zafer ve başarıyı bir kişi kazanır herkes bunu yaşar birliktelikle beraberlik içinde. Elimizde dünya denilen asa ile dünyada gezinirken önümüzde oynayacağımız rol hayatımıza yazılmış iken farkında mıyız bilmem ama biz hala başkalarının rollerini çalarak, oynamanın peşindeyiz. Mesela zafer ve başarıyı hep biz kazanalım istiyoruz! Sanki Âlemlerin Rabbi Yüce Allah, bizden neden zaferi kazanmadınız diye soracakmış telaşında, hayatımızın rolümüzü oynamak yerine, başka rolleri çalarak oynarken vasat bir performans ile başarısızlığı yaşamanı hezimetinden kurtulamıyoruz. Acaba hiç düşündük mü başarı ve zafer yolunda hep birlikte yürürken, zafer ve başarıya giden bu yolda yürüyenlerle yola çıkanlardan olsak, yolda yürüyenlere bir sığınak liman olsak, yol olsak düşeceği zaman uzanacağı bir el olsak, yağmur yağarken altında duracağı bir durak olsak, yeis’e düştüğünde onu motive eden olsak…

Zafer ve başarıya ulaştığında hep birlikte kazanmış olsak, en güzeli bu değil midir? Neden rolümüzün bu olacağını bile bile, başkalarının rollerini çalarak oynamaya devam ediyoruz? Belki gerçek rolümüz budur, zafer başarı için yola çıkmak bizim görevimizdir, başkalarının zaferi kazanması için yardımcı olmak el ele göğüs göğse yürüyerek varmak asil görevimiz ise, neden başkalarının rollerini çalarak oynamanın peşindeyiz bunu anlamak pek mümkün değil! Neyi almanın peşindeyiz bizim olmayanın mı? Bizim olmayan neden bizim olsun? Bize uyar mı acaba? Neyi almalıyız veya ne olmalıyız? Hiç düşündük mü acaba? Rollerimiz haykırırken bu senin gerçek rolün değil diye haykırırken, biz hala yanlış rollerin peşinde, zaferi başarıyı biz kazanalım, bizim adımız zaferle beraber anılsın demenin peşinde ömrümüzü heba etmekle meşgulüz? Gözlerimizde kendimize ait olmayan bakışların anlamsızlığı ile hala etrafımıza bakarken, bom boş bakarak bir şeyler anlamadan bakıyoruz! Neden bize ait olan rollerimizin suflelerini duymamaz’lıkdan geliyoruz? Duyalım kulağımıza söylenilen rollerimizin sözlerini!

Acaba gerçek rolünün sesini duyan var mıdır, yoksa hepimiz mi duymamaz’lıktan geliyoruz o nedenle mi hep kaos ve yıkımları yaşıyoruz? Yüreğimizin derinliklerinde bizi biz yapan, yardımcı olmaktan başka bir rolümüz olmayan bu zafer ve başarı yolunda içimizden birisinin zafer ve başarıyı yakalamasına yardımcı olmamızı isteyen rolümüzü neden hissederek oynamıyoruz? En acımasızlıkla zaferi kazanacak olanı neden uzak diyarların karanlığında terk ederek, tek başına yola çıkıyoruz ki? O zaferi belki biz kazanmayacağız, uzak diyarlarda karanlıklarda bırakacağımız o insan kazanacak bizim yardımımızla ve hep birlikte kazanmış olacağız, buda en güzeli değil midir acaba? Ne dersiniz sizlerde bu konuda acaba? Selam ve dua ile kardeşlerim
Mehmet Aluç-Kul Mehmet-

14 Nisan 2016 Perşembe

3 Soru 3 cevap var mı çözen




Bal iken nedir yere dökülen

Gül iken nedir kuruyup giden

Âlemi içine alırken nedir kadir kıymeti bilinmeyen

Çözen varsa çözsün mutluluğa erişsin

Mehmet Aluç-Kul Mehmet
1-
2-
3-

Hz. Adem gibi 200 sene tevbe mi ettin?(Gazetelerden Alıntı Başlıklar)


En küçük bir sorunu bahane edip depresyona girenler. Stressiz gün geçirmeyenler. Bunalımdayım diyenler. Üzgünsünüz demek?!?..

 Hz. Adem gibi 200 sene tevbe mi ettin?

Hz. Adem (a.s) gibi 200 sene tevbe mi ettin?
- Hz. İbrahim (a.s) gibi ateşe mi atıldın?
- Hz. Zekeriyya (a.s) gibi testereyle mi kesildin?
- Hz. Yusuf (a.s) gibi kuyuya mı atıldın ?
- Hz. Muhammed (s.a.v) gibi Taif’te mi taşlandın? O’nun gibi namaz kılarken başına işkembe mi konuldu, dişin mi kırıldı, yüzüne mi tükürüldü? Hicrete mi zorlandın, sevdiklerinden mi ayrıldın?
- Hz. Hamza (r.a) gibi burnun, kulağın mı kesildi?
- Musab Bin Umeyr (r.a) gibi kolların mı kesildi?
- Cafer Bin Ebi talip (r.a) gibi ok, mızrak ve kılıç darbeleriyle yaralandın mı?
- Ammar, Sümeyye, Yasir (r.a) gibi işkence mi gördün?
- Bilal (r.a) gibi kızgın kumlara yatırılıp, üzerine taşlar mı kondu?
- Yunus peygamber (a.s) gibi denize mi atıldın?
- Eyüp peygamber (a.s) gibi vücudunu yaralar mı kapladı?
Ne düşünüyorsun, dünyalık işler mi? Silkinelim, kendimize gelelim.
Üzüleceksen, namazını kazaya bıraktığın için, teheccüde kalkamadığın için, birinin kalbini kırdığın için, Pazartesi Perşembe orucunu tutamadığın için üzül!
Üzüleceksen, bugün Allah için bir şey yapamadığın için, Allah ve Rasulünü (s.a.v) memnun edemediğin için üzül!
Filistin’de, Çeçenistan’da, Irak’ta ve dünyanın dört bir yanında zulüm gören, işkence edilen, öldürülen din kardeşlerin için üzül!
Üzülürsen, bir fakire yardım edemediğin için, yetimin elinden tutamadığın için üzül!
Üzüleceksen, Afrika’da ve diğer ülkelerde bir lokma ekmek bulamayan, hastalıklarla mücadele eden insanlar için üzül!
Kur’an’ı yeterince okuyup, hayatına tatbik edemediğin için üzül. Peygamber Efendimizi (s.a.v), canından, malından, aile bireylerinden, her şeyinden çok sevemediğin için üzül!
Üzüleceksen, hakiki manada kul, Efendimize (s.a.v) ümmet olamadığın için üzül. Efendimizin (s.a.v) şefaatine nail olamama korkusuyla üzül…!
Duy, Rabbin Sana Söylüyor:
“Felaketlere Karşı Dişlerini Sıkıp Göğüs Gerenlere Mükafatları Hesapsız ödenecektir..”
(Zümer Suresi 39)
“İçinizden Mücahidlerle Sabredenleri Ortaya Çıkarıncaya Kadar Elbette Sizi Deneyeceğiz”
(Muhammed Suresi 47/31)
Belki Sen Ebu Zer (r.a) Kadar Acı çekmedin. Amcası İnandığı Için Onu Hasıra Sarıp Yakmıştı Ya…
Belki Sen Vahşi (r.a) Kadar Acı çekmedin. Sevgilisi Ona “Bana Görünme!” demişti ya…
Belki Sen Yakup (a.s) Kadar Acı çekmedin. Yusuf’u (a.s) Elinden Alınmıştı Ya…
Belki Sen Hatice (r.a) Kadar Acı çekmedin… Hz. Muhammed (s.a.v) Yurdundan Kovulmuştu ya….
Unutma! Rabbin Kimseye Dayanabileceğinden Fazlasını Yüklemez..!
 (İslamsitesi)

Hakikat İle Hasretin Yakan Kor Alevini Görmek Ve Söndürmek Gerekir Gitmeler ve Kavuşmalarla



İki yay uzunluğunda olan bu kısacık hayatın yolunda, kapılarını kapattığımız kapılara bazen gitmek ve kavuşmak için, hasretin gönülde volkan gibi kaynaması gerekiyor, gel gel diye gitmek istemediğimiz küskünlükle kapısını kapattığımız kapılarda hasret çağırır. Nihayetinde hasretin yakan kor alevini söndürmek için, gitmek bizim için kaçınılmaz olur. Bazen dipsiz karanlık kuyular da kalmışçasına kendi hayalsiz ‘ligimizin kör karanlığında sevdiklerimize gönül kapımızı kapatırız, hasretin sancısını çekeriz ta ki sabrın son adımı ile yıkılmamıza bir an kalana kadar. İşte o zaman hasret kor alev yakar, gitmeler varmalar bizi çağırır ve o zaman gitmeler kaçınılmaz olur, hasret kavuşmalar gitmeler varmalar ile son bulur sancılar…
Gidip kavuşmalar ile ruhumuzu huzurla aydınlatan dinlendiren gitmeler ve kavuşmalar… Canlı canlı huzuru ruhunuzda hissetmek, sancılara son vermek için gitmek ve varmak gerekir varılması gereken yerlere. Hoş görünün sevginin özgür düşüncenin adımları ile coşkuyu yaşamak hayat veriri bizlere, bu nedenle kapısını kapattığım dostların akrabaların veya bir kızgınlıkla kapısını kapattığımız sevgilinin yanındaki hasreti söndürmek için gidip varmak gerekir. Hem onun yanındaki hem de bizi yakan, hasretin kor alevini söndürmek için. Aranılsa da hiçbir yerde bulunmayan hiçbir dünya ülkesinin anayasasında bulunmayan sadece dinimize ait bu sevgi birlik beraberlik ruhu hoş görünün… Güzelliklerini bulmak ve kavuşmak mümkün değildir. Bu Müslüman olan biz müminlere yüce Allah’ın bir Lütfü keremi ihsanıdır. Sancılar içinde ölümü yaşarken, varmak kavuşmak ile yeniden doğuşları yaşatan kavuşmalar, her zaman birlik ve beraberliğimizi vazgeçilmez çelikten halatı olmuştur, hiç kimsenin kopartamayacağı ilahi bir köprü varış kapısı…

Hasret özlem ile sevince dönüşen anlardaki dilde dökülen tatlı huzur dolu sözlerin ekseninde dönmek, insana inanılması çok güç tatlı bir haz vermektedir. Yoksa Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun neden hasretin volkan gibi gönülde yakan ateşine son vermek için, gitmenin varmanın yani kavuşmanın yok olan o anki kapısını aramak için, yıllarca arasınlar çöllerde veya dağları delerek arasınlar, Mecnun yıllarca neden varmak gitmek güzel olmasaydı çöllerde ne diye arardı. Ferhat o zamanın teknolojiden yoksul anında eli ile yıllarca dağları delmek için ne diye uğraşsın ki… Bu anlamsız hasretin karanlığında kurtulmak için gidelim varılması gereken kapıya varalım, kucaklayalım gönüllerimizi, karanlık yanını varmanın gitmenin güneşi ile aydınlatalım. Bazen binlerce sözler ile anlayamadığımız, kızgınlıkla kapattığımız kapıların kapatmanın ne kadar yanlış olduğunu söyleyen, hasret olmasa idi bu hatamızı yanlışlığımızın nasıl farkına varacaktık? Hakikat yanlışlığı ayan beyan gösteren bir güneşidir, onu kapatarak söndürmek hiçbir zaman mümkün değildir.

Hasreti kavuşmalar varmalar ine son vermek, kendi yanlışlığımızın kor alevini hakikatin aynasında görmek her zaman bir erdemdir. Hakikat ile hasretin yakan kor alevini görmek ve söndürmek gerekir, bu alevi görerek söndürenlerden olmak dileği ile selam ve dua ile.
Mehmet Aluç-Kul Mehmet-



13 Nisan 2016 Çarşamba

Can İçinde Canını Bulan Dönmez Bir Daha Bu Ana




Ben fakir bir derviş seyyahım
Gönülleri âlemi gezerim
Gönlüme dost diye dost ararım
Dost olmadan yolda kalırım
Yüce Rahman gönülleri gezer
Yüce Rahmanın gezdiği gönülleri kim sezer
Ararım o gönülleri dostu ömrüm biter
Biten ömrümde dost gönülde dirilir
Dirilir hakka doğru yürürüm
Aradım yolu gönül dostunu bulamadım
Bu gönlüm bana yol ile dostmuş anladım
Hak yolunda Rahmana kul oldum yolda kalmadım
Canıma can Yüce Rahmanmış buldum yanılmadım

Gece gündüz kendimi aradım bulamadım aşkı buldum
Aşkı buldum kayboldum Rahman yolunu buldum kul oldum
Kulluk ile yüce Rahmana teslim oldum nur oldum
Ben gitti yok oldu bende her şey oldu Yüce Rahman
Kendimde âlemi ararken Âlem Rahmanmış her an
An da zamanı ararken zamanda kayboldum Rahmanı buldum o an
Nefis akıtırken gönülde kanı varmamak için akıttım kanımı o an
O an devam ettim yolumu buldum Rahmanı derdime odur derman
Dermanı buldum nefis yıkıldı o an fermanmış derman benliğime her an
Derman Rahmanmış tüm çaresizliğe Yüceler Yücesi Rahman
Canıma can Yüce Rahmanmış buldum yanılmadım

Dipsiz derin kuyulardan çıktım vardım Rahmana çok şükür bu ana
Bu anda canıma can olan Rahman nurmuş bu cana bana
Yıllardır nefsime söyledim çıkarma beni yoldan diyorum sana
Hak yola varmak içinde nefis gerekmiş anladım o anda bu cana
Çilesiz taşlı yolda düz ovaya çıkılmazmış varılmazmış yüce hana
Bu dünya beden acılar yolda kılavuzmuş meğer anlayana
Anlamayana ne söylesen boş ne çare derman ağlamayana
Hak yolda kul olup günde beş vakit elin bağlamayana
Her şey bulmak içinmiş bulup kavuşup cana varmaya
Gerisi boş meşgale dünya içinde cana varmadan yok olmakmış o ana
Her şey ne güzeldir Rahman ile olan o cana
O canın içinde dünya âlem varmış görüp bakıp arayıp bulana
Her şeyin tek gayesi çaresi yüce Allaha kul olmakmış cümle cana
Can içinde canını bulan dönmez bir daha bu ana
Takip et izini sende canına canı bul var o zamana
Canıma can Yüce Rahmanmış buldum yanılmadım

Mehmet Aluç-Kul Mehmet-

12 Nisan 2016 Salı

Sorun Bakalım



Gönül uçtu nefes için aşk iline
Sorun bakalım aradığını buldu mu?
Durun bakalım aşk değdi mi diline
Sorun bakalım kendi dediğimi aşkın dediğimi oldu

Gönüldür bu aradığı değil aşk ile bulduğuna olur âşık
Aradığı çile içinde aşktır gezmek ister onunla barışık
Sözü geçmez aşk ilinde aşka, çünkü kendi düşüncesi karışık
Sorun bakalım kendi dediğimi aşkın dediğimi oldu

Bilir aşk ile olmazsa unutulur kaybolur
Hazan rüzgârlarına dayanamaz yok olur
İçindeki yarayı aşktan başkası saramaz sonu olur
Sorun bakalım kendi dediğimi aşkın dediğimi oldu

Gönül bu misafir gibidir umduğunu değil bulduğuna koşar
Eh işine de gelir yaşamak için çaresizce içinde coşar
Aşk elin kolun bağlasa da dediğine uyar yaşar
Sorun bakalım kendi dediğimi aşkın dediğimi oldu

Aşk esiri oldu gönül artık kanamaz
Gayrı aradığında pek özellik aramaz
İşine gelmeyince ayrılık ili var diye kaçamaz
Sorun bakalım kendi dediğimi aşkın dediğimi oldu

Kul Mehmet’im aşka zincir vurulmaz
Gönül vursa da aşk içinde yaşamaz
Kabul etmeden zaten bu hayatta ayakta durulmaz
Sorun bakalım kendi dediğimi aşkın dediğimi oldu


Mehmet Aluç-Kul Mehmet-

Bir dörtlük daha




İmanla merhamette var gülüş

Rahman’sız imansız merhametsiz olursak başlar çöküş

İmansız olmaz ki hiç sağlam görüş

Rahmanın rahmeti yağar aleme her an görsene

Mehmet Aluç-Kul Mehmet-

Kısa bir dörtlük-2



               Bu kadar mı meraklıyız insanları öldürmeye      
                                   
                                         İnsan gülmezse bu dünyada söyleyin kim güle
                                         
                                             Bırakın konsun bülbül her açan güle

       Nefrete koşmak için neden olduk piyade 

Mehmet Aluç-Kul Mehmet-

Kısa bir dörtlük-1-




Kul Mehmet’im dönmeliyiz yüzümüzü hakka

Hepimiz din kardeşiz dilimizde erisin o bakla

Kendi çıkarımız için yıkmak için atmayalım takla

Nefrete koşmak için neden olduk piyade

Mehmet Aluç-Kul Mehmet-

11 Nisan 2016 Pazartesi

Eyvah Geldi Geçti Ömrüm


Eyvah geldi geçti ömrüm
Bir gül gibi soldu gönlüm
Elimde süpürge dertleri süpürdüm
Eyvah geldi geçti ömrüm

Ağlayanla hep ağladım
Gönül dağlayanla gönlüm dağladım
Namazda Rahmana elim bağladım
Eyvah geldi geçti ömrüm

Ağlarken gülenle güldüm
Aç gezerken bir lokmamı bölüştüm
Yeri geldi zalimle döğüştüm
Eyvah geldi geçti ömrüm

Güneş batar iken fakir sofrasında doğdum
Ekmek diye suyu içtik yudum yudum
Şükür ettik çok şükür doyduk
Eyvah geldi geçti ömrüm

Zahmet çekerken kolay oldum
Yokuş yollar varken düz yolda kendimi buldum
Kendime zararım varsa da Allaha kul oldum
Eyvah geldi geçti ömrüm

Dağlar düzüldü önüme
Ecel göründü gözüme       
Bu dünyada çıkarını düşünme
Eyvah geldi geçti ömrüm

Zengin sofrasına hiç gitmedim
Fakir aç içen tok gezmedim
Ağlayanlar var iken hiç gülmedim
Eyvah geldi geçti ömrüm

Elimde olan ile yetindim
Elimde olanı bölüştüm kendim yemedim
Zalime haddin bildirdim başım eğik gezmedim
Eyvah geldi geçti ömrüm

Bu dünyaya gelen göçer gider
İman eden kul imanıyla cennete girer
Zalim zalimliği ile cehennemde ne eder
Eyvah geldi geçti ömrüm

İnsanları sevdim bir gül gibi
Bu âlemin bizlerin Yüce Allah sahibi
Olsak ta bu âlemin en garibi
Olmadı çok şükür gönlümüz buz gibi
Eyvah geldi geçti ömrüm

Geldi bu ömrün son demleri
Bu dünya kendisine kalacak sanır birileri
Mevla’m güldürsün cümle garipleri
Eyvah geldi geçti ömrüm

Kendim kırıldım kalp kırmadım
Kuş tüyü yatakta hiç yatmadım
Edep ile gezdim namus çizgisini aşmadım
Eyvah geldi geçti ömrüm

Dağlarda gezdim çiçekleri hiç ezmedim
Hakkım olmayan bağda ekin biçmedim
Fakir kardeşim varken zengin olanı seçmedim
Eyvah geldi geçti ömrüm

Halden anlayanlar gibi gezdim güldüm
Vakti gelince bende herkes gibi öldüm
Mum gibi gönüllerde yandım dertleri bölüştüm
Eyvah geldi geçti ömrüm

Yüce Allah’ı Rabbim bildim secde ettim
Verdiği nimetlere şükür ettim
Ecel ile çağırınca yanına gittim
Eyvah geldi geçti ömrüm

Nurdan nur Resulü çok sevdim
Peşinden giderken kendimden geçtim
Ahirette şefaatine erenlerle olmayı istedim
Eyvah geldi geçti ömrüm

Ömrün gayesi Allah’a kul olmakmış
Bu dünyada imanla yürüyüp varmakmış
Derdi olana derman olmakmış
Dermanın yoksa gülümseyerek kalmakmış
Eyvah geldi geçti ömrüm

İşte böyle geçti ömrüm
Dertlerimin içinde kendimi gülerken gördüm
Allah ve Resulüne birazcık kul olmak için yürüdüm
Eyvah geldi geçti ömrüm


Fazla söze ne hacet
Halini her zaman Yüce Allah’a arz et
Bu ömür ahiret için bu dünya bir ticaret
Eyvah geldi geçti ömrüm

Kul Mehmet’im çok ağladım hiç gülmedim
Viran iller gibi viran gezmedim
Dert bana neden geliyor demedim
Namert ile zalimleri hiç sevmedim
Eyvah geldi geçti ömrüm
Mehmet Aluç-©Kul Mehmet-



Sen Ağlama Hep Gülümse




Şafağın alnıma düşmüş kızıllığında baktım kendime
Ülkemin her tarafı boyandı şafaktan kızıla
Kuşlar uyanırken mahmur mahmur kanatlarındaki şafakla sabaha
Bir ben sana uyanamadım şafak bakışlım
Saçlarına tutundum uzattım şafağa sessizce
Gezdik şafağın kanadında sen kucağımda
İşte ufukta ben yitik yüreğinde ağlıyorum
Sen yoksun yanımda yine uykudasın
Ben ise yalnızlığımla başındayım ağlıyorum
Gözlerimde yaş damlarken yanağına
Uyanıyorsun telaşla yüzüme bakarken masum
Titrek hüzünlü mahcup
Titrek ellerinle silerken gözyaşlarımı
Bir buse bir cennet kokusu yanaklarıma kondururken
İşte ben gülüyorum yine seninle beraber
Senin yüreğin benim avcumda
Benim yüreğim senin yüreğinin içinde
Alıp koyuyorum göğsünün içine
Yüreğimdeki deprem durdu o an gülüşünle
Usulca açıldı gönül kapım içinde yine sen vardın bende yanında
Utangaçlığının saflığı yüzünde bir bahar çiçeği gibi açmış
Kokusu gönlümü sarmış
Öpüyorum anlından
Sana hasret sana tutkun bir sevdayla gönlümü öpücük diye konduruyorum
Öpücüklerim kelebek oluyor konuyor gönlüne
Yüreğimiz tatlı bir serinlikle sallanıyor
Yalçın kayaların üzerinde uçarken
Kartalların kanat sesi güneşli ufka doğru kanat çırparken
Yuvasındaki anlamsız sıcaklık çarpıyor yüzümüze
Bir o kadar soğuk sıcaklık
Ürkek paramparça
Sarılıyorum sıcaklığına beni saran
Göğsündeki pamuk tarlasına yaslanıyorum
Uyuyorum dizlerinde
Uyurken gözlerim az hafif açık
Bana bakarken gülümsüyorsun
Bir bahar gibi
Bir düş hayal gibi
Merhameti  ile alemi kaplamış bir dünya gibi
Bir çocuk gibi
Yakalıyorum onları avuçlarımla
Saklıyorum göğsümdeki avucumda
Kefenlenir mezara konulurken
Açacağım göğsümdeki avcumu
Bu gülümsemelerinle
O karanlık mezarımı aydınlatacağım
Seni anlatacağım toprağa
Sen olacak toprak yine
Künyemi seni seven aşık diye okuyacaklar
Sendeki güzelliği sevgiyi aşkı görünce yaklaşacaklar ışığına
Gülümsemelerin susmasın hep gülümse diye sana göz kapağımın altında bakıyorum
Uyanmıyorum hep bakıyorum
Ayaklarımın ucunda ta başıma kadar sarıyor beni sımsıcak gülüşünün sıcaklığı
Sarıyor beni bir zırh gibi
Uyanmak isterken
Uyanamıyorum
Üzerimde bembeyaz kefenim
Toprak altında üzerimde toprak
Gülümsemen bir ışık içeriyi kaplamış
Anlıyorum
Senden önce ben girmişim mezara
Ama sen ağlama ne olursun sana demiştim ya
Sen ağlama hep gülümse
Bir ömür boyu yaşattın beni gülücüklerle
Sen daha fazla yaşamalısın
Yaşatmalısın etrafındakileri
Seni görenleri sevenleri
Eşini dostunu tüm gülücüklerinle
Ben bekliyorum seni
Sen acele etme
Gönlümün avucunda
Gülüşlerin vardı
Onları açtım koklayarak
Gülüşlerine bakarak
Seni yaşıyorum hala kollarında dizlerinde göğsünde
Zaman seni ellerimden alırken
Çekip senden gittiğimi düşünme
Aç gönül kapının kapısını ben oradayım
Bir yanımı içine sakladım
Senin gülüşlerinin gölgesine sakladım
Aç bak ben oradayım seninleyim
Elini uzat saçlarına ellerimin sımsıcak izleri hala duruyor
Dokun hisset beni
Dokundun saçlarına
Gülümsemelerinin sıcaklığı ta buraya kadar geldi
Bir güneş gibi doğdu
İşte hep böyle gülümse
Mehmet Aluç-Kul Mehmet-

Yayınlarım

Bugünü Elinden Alına Adam Geleceği İçin Ne Yapabilir?

  Bugünü Elinden Alına Adam, Geleceği İçin Ne Yapabilir? Cevaplarınızı bekliyorum. Mehmet Aluç