Bu
anlattıklarım ve yaşadıklarım bir anı olarak hafızamda bazen silik olarak beni
geçmişe götürse de ben hala o geçmişin tozlu gülümseyen anılarının bir ucuna
takıldım kaldım ve hala o günleri bugünmüş gibi yaşıyorum. İlk o'mu beni gördü
ben mi onu ilk gördüm bilemiyorum, ama bu karşılaşmamız bir tesadüf değildi onu
çok iyi biliyorum. Hala ömrümde temiz bir sayfa olarak duran bu güzel günüm
benim için her hatırladığımda yüzümde tebessümlerden çiçekler açtıran bir an.
Onun için böyle midir bilemiyorum! Yepyeni bir rüya gibi bir tebessüme yelken
açan o ilk bakışma anımız… Anında sevda rüzgârlarının estiğini hissettiğim o
an, beni rotası belirsiz yönünü kaybetmiş yarınlarda mutluluğun gerçekliği ile
hiç alakası olmayan ilk denemelerin heyecanı ile sevda rüzgârlarına uçururken,
sandığım o anın başlangıcı, aslında sonsuzluk ifade eden aşklardan çok uzaklara
beni götüreceğini bilemedim. Islanırken bir kuyu köşede ıslanmamak için
beklenilen bir mola anı gibi, sessiz tek başına sezgilerin hayal kırklığına
sürüklediğimden habersizdim.
O
ilk an sokakta yürüyordum saat gecenin onu, arkadaşlar ile restoranda akşam
yemeği dönüşünde hafif adımlarla yoluma devam ederken, onu gördüğümde yüreğim
sanki benim değildi terk etmişti beni, bana hafiften gülümserken ben onun
peşinde koşan sefil bir insan olacağımdan habersiz gülümsedim ve yanına
yaklaşarak.
-Hayırlı
akşamlar
Derken
sesim bir anda sanki sokakta yankılandı, o anda tüm sokaktaki tüm ışıklar söndü,
sadece onun gülümsemesinin ışığı sokakları ve gönlümü aydınlattı. Gülümseyerek
sımsıcak bir gülüş ile.
-Hayırlı
akşamlar beyefendi
-Hayırlı
akşamlar, gecenin bu saatinde yalnızsınız, benim gibi.
-Çok
haklısınız beyefendi, isterseniz tanışalım daha rahat konuşuruz, ben Rüya.
O
an inanın bu sımsıcak konuşması, gülümsemesi başımı döndürmüştü. Bende
gülümseyerek.
-Bende
Mehmet, tanıştığımıza memnun oldum.
-Bende
memnun oldum.
Geçen
zamanda yaşadığım acılar hafızamda kalan bütün ıstıraplar bir anda silinmiş,
yok olmuştu. Ben
-Sizi
böyle yalnızlığa iten ve beni yalnızlığımdan kurtaran sizi sokağa iterek beni
mutluluğa götüren bu tanışmamıza vesile olan, sıkıntınızı öğrenmek istesem beni
umarım yanlış anlamazsınız.
Bir
an sustu. O geride her şeyi silen huzuru bana sunan gözlerindeki ışıltı ile
bana baktı, beni sersemleten bu bakışının sersemliği ile yere düşmemek için
koluna sarıldım. Bana
-Bu
anlamlı rastlantıyı, pek çok duygusuzluk anaforuna Kapıldığım ve odamda tek
başına oturur iken bir an nefes almak için çıktım. Dul bir bayanım, eşimi geçen
yıl kaybettim
Derken
gözünden iki damla yaş gecenin karanlığında parıldayarak yere damladı. Bende
-Çok
üzgünüm…
-Yok,
hayır bırakın bu klişe sözleri, alıştım ben bu onsuz yaşamayı. Artık yeni bir
hayat kurmak için hayaller kurarken bir anda kendimi sizin yanınızda buldum.
Gülümsedim.
-Aslında
bende dalgın yürürken sizi bir anda gördüm, yok hayır galiba ilk siz gördünüz
ve gülümsediniz.
-N
e önemi var ki, sen veya benim görmemin? Şu an yan yanayız önemli olanda bu
değil mi?
-Evet
haklısınız.
Dışarıya
doğru dönük olmayan hislerim, dış dünya ya kendimi ifade edemeyen ben şimdi
sözünde şefkat dolaşan sözler ile gönlümdeki kelimeleri hece hece dilimle
karşımdakine dökebiliyordum. Ben
-İsterseniz
şu karşı ki restoranda oturalım bir kahve, hayır hayır eğer akşam yemeği
yemediniz ise bir yemek yiyelim, sizce bir mahsuru yok ise…
Oysa
ben biraz önce akşam yemeğini yemiştim ve bir anda sanki acıktım. Bana
-Rica
ederim buyurun
Derken
restorana doğru ilerlerken arkamda iki el ellerimi sımsıkı tuttu.
-Sakın
sesini çıkarma
Ben
daha ne olduğunu anlamadan, arkamızda gelen taksiye beni bindirdiler. Rüya
gayet sakin bende korku ve endişe vardı. Ben.
-Hayırdır
ne istiyorsunuz bizden
Demeye
kalmadan arkamda yediğim bir balyoz gibi yumruk ile bayıldım. Kaç saat sonra
ayıktığımı bilmiyorum. Gözlerim bir yatakta açtığımda tavanda üstüme düşecek
gibi duran koskocaman ışıldayan avizenin altında korku içinde gözlerimi açtım.
Başım fena halde ağrıyordu. Yataktan doğruldum, etrafı göz gezdirmek için
bakmaya çalıştım, başım dönüyordu. Gözlerimi kapadım başımı öne eğdim. Baş
dönmem geçince gözlerimi açtım bulunduğum oda saraydan bir odaya benziyordu,
tüm eşyalar sanki som altından yapılmış derken karşımda gülümseyen Rüya’yı
gördüm. Kalkmaya çalıştım. Rüya
-Kendini
zorlama düşerek bir yerini kıracaksın.
-Sen
nasıl kaçtın onların elinden, yanıma geldin?
-Ben
kaçmadım.
-Nasıl
olur?
-Ben
getirdim seni buraya.
Ben
şaşkınlık ve hayretler içinde
-Se…
Sen mi? Ama neden?
Duvara
mıhlanarak kalan çivi gibi yatağın üstünde kaldım. Gecenin ayazında kalmış gibi
tüm bedenim ve hislerim titremeye başladı. Şaşkınlığım ve hayretten yuttuğum
küçük dilim yerine geldikten sonra.
-Neden
beni bayıltarak buraya getirdin? Oysa seninle biz beraber…
-Evet,
ne, hatıraların sokağında beraber gezerken, sıcak bir tebessüm mü arıyorduk?
İçimizde bir çığ gibi büyüyen özlemlerimize hasretimize çare olacak bir çaremi
arıyorduk?
-Sen
şimdi neden böyle nefretle bakan gözlerinin ışığı altında bunları bana söylüyorsun?
Yoksa?
-Sizinle
bir anlığına kalbimle konuşurken hıçkıra hıçkıra omzunuzda ağlayacağımı
sandınız galiba?
Ben
şaşkınlık mı desem, her şeyi ortadan kesen bıçağın vücudumu parçalarcasına bu
ağır sözlerinin samimiyetsizliğinin vefasızlık kokan atmosferinin
zirve’sizliğinde kaybolduğuma mı yanayım bilemedim, öylesine aptal ve şaşkın
halimle baş başa kaldım. Karşımda bana o nefret fışkıran gözlerle bakan Rüya,
birkaç saat önce sımsıcak gülümseyen gözlerle bakan rüya bu muydu? Bilemiyorum!
Ne söylenile bilinir bu anda şimdi?
Mutluluk
mu?
Hüsran
mı?
Zaman
durmuş?
Ne
olmuş ise olmuş?
Hiçlikler?
Bilinmezlik?
Cam
kırığındaki parçaların kalbine saplanırken çıkardığı cam kırıklarının sesi ve
sımsıcak akan kanın sıcaklığı! Seni sevmekle başladı mutluluğum demenin şimdi
ne anlamı olurdu ki? Yüreğimde kopan kızılca kıyametin anaforunda saklanacak
bir köşe arayan yüreğim, çırılçıplak ortada kalmıştı.
Yüreğindeki
nefretin sesini duyuyor gibiydim. Hala anlaşılmaz bir gözle bana bakıyordu.
Yüreğine saplanmış hançerin acısıyla sanki bana gülümsüyordu. Karşımda iki
soluk nefes alacak ve beni bir an sonra terk edip gidecekmiş edası ile
karşımdaydı, sanki.
Ben,
sesim titrek bir şekilde.
-Oysa
ben size güvenmiştim
-Bu
hayatta kendinden başkasına güvenmeyeceksin.
-Peki,
öyle olsun, şimdi beni ne yapacaksınız? Öldürecek misiniz?
Kahkaha
atmaya başladı.
-Ben
insan öldürecek birisine benziyor muyum?
-Bu
saatten sonra sizden her şey beklenilir?
-Sizde
çok ileriye gitmediniz mi?
-Ben
mi?
-Evet,
siz bu gördüğünüzün birde görünmeyen yüzü var? Çok çabuk karar veriyorsunuz!
-Bakın
bu konuda biraz salaklık var bende!
-Salaklık
demeyin de zaaf deyin.
-Şimdi
ne yapacaksın? Bundan sonrasında hangi çılgınlığı yapacaksınız merak ediyorum!
-…
Mehmet
Aluç