Bu Blogda Ara

14 Mart 2015 Cumartesi

Ozanlarımız Aşıklarımız ve Eserleri

Ali Ertekin



    Felek ile şu cihanı bölüştük
    Saray aldı hanı bana bıraktı
    Yer yüzünü adım adım dolaştık
    Zevki aldı gamı bana bıraktı

             Ertekin der felek sen de yanasın
             Benim gibi aralarda kalasın
             Şu dünyanın bütün zevk ü safasın
             Kendi aldı derdi bana bıraktı



    1929 yılında Başören köyünde doğmuştur. Esef’le İslim Hanım’ın oğludur Ailesi, yüz yıl kadar önce dedesinin babası Malatya’nın Arapkir ilçesinin Eğinir köyünden gelip Çamoğa ve Gölören’e yerleşmiş, burada zenginlerin yanında çalışmış, dolayısıyla mal-mülk sahibi olamamıştır. Daha sonra Başören’e yerleşmiştir. Babası Esef, İstiklâl Savaşı gazisi olup, savaş sonrası üç çocuğuyla kimsesiz kalan ağabeyinin dul kalan karısı İslim’le evlenmiştir. Esef’in bu evlilikten üç çocuğu olmuştur. Ali, üçüncü çocuktur. Elinden hemen her iş gelebilen Esef, geçinebilmek için bütün gayretiyle çalışmasına rağmen ailesini bir türlü refaha kavuşturamamıştır. Kız çocukları evlenir, üvey ağabeyi gurbete gider, annesi vefat eder. Babası mecburen dul bir kadınla evlenir.

İçi okuma aşkıyla dolu olan Ali, köylerinde okul olmadığı için Şahin köyüne gidip ilkokulu orada okumuş ve birincilikle mezun olmuştur. Ortaokulu okumak için Divriği’ye gitmiştir. Ne var ki, bu sırada gözlerinden rahatsızlık başlamıştır. 1946 yılında tedavi için Elazığ’a gitmişse de gözünün kapanmasına engel olamamıştır. Daha sonra İstanbul Bakırköy’de ameliyat olmuş, diğer gözünü de burada kaybetmiştir. Sonra babasını kaybetmiş; analığı da evi terk etmiştir. Hayatta kendisine bakacak kimsesi kalmayan ve doğduğundan beri bir türlü yüzü gülmeyen Ali böylelikle konu-komşunun eline kalmıştır. Otuz yaşlarındayken bu defa cüzzama yakalanınca da kendisini tam anlamıyla çileli bir hayatın içine bulmuştur. Uzun süre İstanbul’da, yirmi sene kadar da Elazığ’da ruh ve sinir hastalıklarından dolayı tedavi görmüştür. Halen yakınları ve yardımsever insanların desteğiyle çileli hayatına devam etmektedir.

Şiire ve saza küçük yaşlarda başlamıştır. İçinde bulunduğu acılı hayat, şiire yönelmesine sebep olmuştur. Şiir tekniği oldukça iyidir ancak saz çalmamıştır. Başta dert ve kader olmak üzere hemen her konuda şiiri vardır. Hakkında kitaplar yazılmış olan Ali, şiirlerinde Ertekin mahlasını kullanmıştır. Eserleri; Âşık Ali Ertekin, Çile Pınarı (Sivas, 1968), / Ali Ertekin, Yaşamak Güzel Ama, Ankara, 2001. *

Eserlerinden bazıları:

ÇALIŞ KARDEŞİM

Birgün konuşmuştum amele beyle
Dedim: “İşin nasıl?” Dedi ki: “Böyle.”
Dedim: “Bir şey sorsam?” Dedi ki: “Söyle.”
Dedim: “Tahsil var mı?” Dedi ki: “Yok yok.”

Dedim: “Memleketin?” Dedi ki: “Zara.”
Dedim: “Yevmiyen?” Dedi ki: “Yirmi lira.”
Dedim: “Evin var mı?” Dedi ki: “Kira.”
Dedim: “Bekar mısın?” Dedi ki: “Yok yok”

Dedim: “Şehirde misin?” Dedi ki: “Köy”
Dedim: “Zengin misin?” Dedi ki: “Ney?”
Dedim: “Ağa mısın?” Dedi ki: “Vay!”
Dedim: “Tarlan var mı?” Dedi ki: “Yok yok.”

Dedim: “Kaç nüfussun?” Dedi ki: “On.”
Dedim: “İşin çok mu?” Dedi ki: “Son.”
Dedim: “Ne yiyeceksin?” Dedi ki: “Zam.”
Dedim: “Sigortalı mısın?” Dedi ki: “Yok yok.”

Dedim: “Almanya’ya…” Dedi ki: “Hıllet.”
Dedim: “Yazılsana.” Dedi ki: “Rüşvet.”
Dedim: “Darıldın mı?” Dedi ki: “Sen git.”
Dedim: “Dayın var mı?” Dedi ki: “Yok yok.”

Dedim: “Başka iş bul.” Dedi ki: “Cahilim.”
Dedim: “Torpil yaptır.” Dedi ki: “Sefilim.”
Dedim: “Patron nasıl?” Dedi ki: “Çok zalim.”
Dedim: “Çaresi ne?” Dedi ki: “Yok yok.”

Dedim: “Bu hayat mı?” Dedi ki: “Kahır.”
Dedim: “Köyüne git.” Dedi ki: “Hayır.”
Dedim: “Ertekin’in?..” Dedi ki: “Şair.”
Dedim: “Tanır mısın?” Dedi ki: “Yok yok.”



KURTAR BENİ

Ey Allah’ım bin bir ismin hakkı için
Kurtar beni On ik’İmam aşkına
Ben bir kulum çoktur günahım suçum
Kurtar beni On ik’İmam aşkına

Muhammed’i ismin ile yazdırdın
Arş-a’lâda ceylan edip gezdirdin
Derdi verdin beni candan bezdirdin
Kurtar beni On ik’İmam aşkına

Şah Ali’ye verdin bunca kuvveti
Çoktur onun kerameti hizmeti
Çok çektirdin bana derdi mihneti
Kurtar beni On ik’İmam aşkına

İmam Hasan buyurmuştur fermanı
Şah Hüseyin Kerbelâ’nın kurbanı
Yetmez midir gönder bana dermanı
Kurtar beni On ik’İmam aşkına

İmam Zeynel Kerbelâ’da ağladı
Kâfir Yezit kollarını bağladı
Bu dert benim yüreğimi dağladı
Kurtar beni On ik’İmam aşkına

İmam Bakır cananını bilirim
Sabrederim daim şükür kılarım
Çeke çeke ben bu dertten ölürüm
Kurtar beni On ik’İmam aşkına

İmam Cafer Musa Kâzım cânânı
Asla sizden kesmiyorum gümanı
Bitmedi mi bu çilemin zamanı
Kurtar beni On ik’İmam aşkına

İmam Rıza, Taki, Naki, Askeri
Mehdi Resul cümlesinin serveri
Derdi verdin ettin beni serseri
Kurtar beni On ik’İmam aşkına

Gözüm aldın dünya oldu bana dar
Ben bir kulum yalvarmaya hakkım var
Eyup muyum sabrederim bu kadar
Kurtar beni On ik’İmam aşkına

Ertekin der Yaradan’a sözlerim
Gece gündüz sinek gibi sızlarım
Medet Mürvet sizden derman gözlerim
Kurtar beni On ik’İmam aşkına


ÇAMŞIHI

Issız gezdim Çamşıhı’nın köyleri
Issız çöle dönmüş güzel Çamşıhı
Hiç kimseye benzemezdi soyları
Yaşlıların yurdu olmuş Çamşıhı

Her ev köşesinde iki ihtiyar
Oturmuşlar birbirine dert yanar
Misafirle dolup taşan odalar
Baykuşlara mesken olmuş Çamşıhı

Fakir zengin çoğu köyü terk etmiş
Ankara İstanbul her yere gitmiş
Kimi evler bomboş kimisi çökmüş
Yıkık viraneye dönmüş Çamşıhı

Koyunsuz sığırsız kalmış yaylalar
Ağaçlar kurumuş susuz çayırlar
Ekilmemiş harıs kalmış tarlalar
Her tarafın mera olmuş Çamşıhı

Ertekin’im gören sana hayrandı
Günlerimiz sanki düğün bayramdı
Sende aydın ozan güzel kaynardı
Nerde kaldı o günlerin Çamşıhı


BENİM YARİM

Hele bakın nazlı yare maşallah
Selvi boylu bir incecik bel de var
Şu cihanda benzeri yoktur billah
Sarılmaya kulaç gibi kol da var

Ok kirpiği kalem gibi kaşı var
Elâ gözü inci gibi dişi var
On sekize yeni değmiş yaşı var
Sohbet için bülbül gibi dil de var

Saçı benzer turnaların teline
Kına yakmış tombul beyaz eline
Aynı benzer has bahçenin gülüne
Yanağında bir tomurcuk gül de var

Âşık oldum sana inan sözüme
Şöyle biraz başın koy da dizime
Doya doya bakam güneş yüzüne
İnkâr etme herhal sende bal da var

Ertekin der yarim gayet sürmeli
Bakın gelir ne kadar da edalı
Fiyatı da şu dünyanın bedeli
Doğru söylen böyle güzel nerde var


SEVGİLİ

Sevgilimi anlatayım sizlere
Selvi boyu ince gayet ince beli var
Âşık oldum o sürmeli gözlere
Tatlı sohbet bülbül gibi dili var

Alnı vardır yaylalara benziyor
Kalem kaşlar fermanları yazıyor
Ok kirpikler bu sinemi eziyor
Şöyle baksa acınacak hali var

Kud(u)retten gözlerinin sürmesi
Burnu vardır sanki Bağdat hurması
Yanakları Gümüşhane elması
Dudaklarda çok süzülmüş balı var

Gerdanına inci mercan takıyor
Ağ göğsünden ab-ı zemzem akıyor
Şeftaliler burcu burcu kokuyor
Meyve dolu bahçe bağı gülü var

Saçı benzer turnaların teline
Mor belikler inmiş ince beline
Kına yakmış tombul beyaz eline
Sarmak için çok kuvvetli kolu var

Bahane yok bu sevgili yarime
Yedi dağın çiçeğine gülüne
Ertekin’i bıraksalar haline
Bu yar için ölmenin de yolu var


PİRELER

Sanki heyet kurulmuştu bu gece
Bu gün beni uyutmadı pireler
Herhal çarktan yeni çıkmış iğneler
Bu gün beni uyutmadı pireler

Üç-beş tane ayağımda geziyor
Biri der ki düztabana benziyor
Bir tanesi hayır diye yazmıyor
Bu gün beni uyutmadı pireler

Bir grup da bacaklarda dolaşır
Bir tanesi iğne dürter uğraşır
Romatizma var mı diye çalışır
Bugün beni uyutmadı pireler

Biri geldi göbeğimde duruyor
Ellerini her tarafa sürüyor
Apandisit fıtık var mı arıyor
Bu gün beni uyutmadı pireler

Bir tanesi elin koydu nabıza
Birkaç tane hemen çıktı omuza
Sanki dersin modul dürter camıza
Bu gün beni uyutmadı pireler

Bir tanesi gelip baktı kalbime
Beş-on tane oturdular sineme
Biri gelir iğne dürttü çeneme
Bu gün beni uyutmadı pireler

Biri çıktı ince belde duruyor
Tık tık vurup kulağını veriyor
İçerimde hastalık mı arıyor
Bu gün beni uyutmadı pireler

Biri kodu koltuğuma derece
Biri sıktı yanağımı kibarca
Biri girdi kulağıma gizlice
Bu gün beni uyutmadı pireler

Biri tuttu bileğimden sıkıca
Canım yandı enjektörü sokunca
Başım döndü damardan kan çekince
Bu gün beni uyutmadı pireler

Ertekin der çaresini bilirdim
Param olsa Diazonel alırdım
Yatağıma birkaç pompa vururdum
Daha bana dokunmazdı pireler


DELİ GÖNÜL

Ben de şaştım bu gönlüme
Karakışta yaz istiyor
Bir cura geçmez elime
Dokuz telli saz istiyor

Kimseler yüzüne bakmaz
Evinden dışarı çıkmaz
Yatağından asla kalkmaz
Cemaatten söz istiyor

Söz ediyor nazlı yarden
Konuşmaya aciz dilden
Güzel kızdan gelinlerden
Cilve ile naz istiyor

Sözlerimde garazım yok
Bir dönümlük arazim yok
Evimde bir horozum yok
Meze ile kaz istiyor

Ertekin’im gözüm görmez
Kimse bana gönül vermez
Deli gönül halden bilmez
Bir kınalı kız istiyor           BANA BIRAKTI

Felek ile şu cihanı bölüştük
Saray aldı hanı bana bıraktı
Yer yüzünü adım adım dolaştık
Zevki aldı gamı bana bıraktı

Kendi aldı şehir yayla dağları
Türlü meyve dolu bahçe bağları
Davar buğday peynir sebze bağları
Mısır darı unu bana bıraktı

Bana verdi sonbaharı güzleri
Kendi aldı ilkbaharı yazları
“Vermem” dedi güzel gelin kızları
Kızdı koca karı bana bıraktı

Gelmiş idi hayat bölme sırası
Sıhhat neşe mesut yuva safası
“Bunlar” dedi “hep anamın mırası”
Kendi aldı zârı bana bıraktı

Ertekin der felek sen de yanasın
Benim gibi aralarda kalasın
Şu dünyanın bütün zevk ü safasın
Kendi aldı derdi bana bıraktı


HAYRET

Aman dostlar nerde kaldı
Bir ay oldu zam gelmedi
Yoksa uykuya mı daldı
Bir ay oldu zam gelmedi

Hava deniz karada mı
Kasap bakkal kirada mı
Dolar markta dinarda mı
Bir ay oldu zam gelmedi

Taşıtlarda petrolde mi
Lokanta otel handa mı
Yoksa çıktı da yolda mı
Bir ay oldu zam gelmedi

Peynir yağ sebze ette mi
Mağaza etikette mi
Bakanlıkta pakette mi
Bir ay oldu zam gelmedi

Ertekin’im buna şaştı
Aradan çok zaman geçti
Yoksa radara mı düştü
Bir ay oldu zam gelmedi


FELEK

Felek bana bir ok vurdu
Kırdı belimi belimi
Bilmem bana düşman m’oldu
Çekmez elini elini

Gözyaşımı eyleyemem
Figan edip ağlayamam
Dertlerimi söyleyemem
Tutar dilimi dilimi

Yüreğimde yaram çoktur
Bu vurduğun zehir oktur
Merhamet insafın yoktur
Görmez halimi halimi

Dert elinden yandı canım
Yaralardan akar kanım
Sakatlandım perişanım
Vermez ölümü ölümü

Ertekin der nasıl edem
Kanlı yaşlar doldu didem
Gözüm görmez nere gidem
Göster yolumu yolumu



EYVAH

Ne hayaller kuruyordum
Kocamışım haberim yok
Kendimi genç sanıyordum
Kocamışım haberim yok

Öksürdükçe ağrır döşüm
Tıkanır çıkmaz nefesim
Nerde kaldı o gür sesim
Kocamışım haberim yok

Hep ağardı saçım başım
Ağzımda kalmadı dişim
Anca oldu elli yaşım
Kocamışım haberim yok

Rüzgâr esse üşüyorum
Çabuk gitsem düşüyorum
Baston gözlük taşıyorum
Kocamışım haberim yok

Güya Ali Ertekin’im
Topraklar başıma benim
Gencim diye öğünürüm
Kocamışım haberim yok


MİRASIM

Öldüğümde baykuş dostum sorarsa
Viran bağlar solmuş yaprak gül benim
Varisimdir mirasıma konarsa
Kuru ağaç boynu bükük dal benim

Kurtulmadım şu kaderin kışından
Anlatamam neler geçti başımdan
Sel misali gözlerimin yaşından
Coşan ırmak akan dere göl benim

Dertli dertler dolaşırım dillerde
Bütün ömrüm geçti gurbet ellerde
Ağlayarak nice gezdim yollarda
Göz yaşımdan çamur olan yol benim

Ertekin der can tatlıdır bezilmez
Anlımdaki kara yazı bozulmaz
Çilem çoktur kalem ile yazılmaz
Şu dünyada çok dert çeken kul benim


BEN OLDUM

Derdim çoktur dostlar beni kınaman
Mansur gibi darda kalan ben oldum
Duman çöktü gözlerime göremem
Tipi boran karda kalan ben oldum

Benim için yaratılmış dert çile
Kimse bilmez neler çeker bu sine
Ömrüm geçer bütün ahüzar ile
Bülbül gibi zarda kalan ben oldum

Ertekin’im çile akan pınarım
Kışın akar Ağustosta donarım
Ah çektikçe ateş saçar buharım
Kerem gibi narda kalan ben oldum
Kaynak:http://www.radyodoga.com.tr/Asiklar-57-ali-ertekin.aspx

Hüsran Fırtınası




Susmak

Susmamak

Konuşmak

Konuşmamak

Dil susmasa konuşsa haksızlığa

Dil bağlı kalmasa suskunluğa

Acıların feryadına koşsa

Menfaatin zıkkım deryasına dil olmazsa dilim

Hakkın hakikati için konuşsa

Yoktur ya sonunda ölüm

Varsa da sonunda ölüm o ne güzel ölümdür ah dilim

Konuşmamak arsızlıktır ah ki acılarla ölüm

Filizlenen çiçekler gibi açmak olsa halin dilim

Solup kalma menfaatin içinde olma haysiyetsiz, serme yere fersiz kilim

Dil ki yaratan Rahman hak için konuşmak için yarattı yoksa konuşmazsa olur zülüm

Zülüm olduktan sonra elem sarınca lal olursun dilim

İhlâsı da tefekkürü de acizlik içinde bulamadan yok olursun

İraden elinde iken konuş hakkı dilim

Vaaz geçme dönmesin hakkın yolunda sözlerin

Zülüm yağar sabır yok olur ağlar gülen gözlerin

Baharlarda kasırgalar eser

Suskun yarınlar tüketir hayatı biter

Hüsran fırtınası estirme güllerin bülbülleri yok olur gider


Mehmet Aluç

İman konusuna gelince





İmansız gezdik görünmez olduk kaybolduk gittik
Ah söylemişti Resul imansız gezmeyin sakın
Şeytan size hemen olur yakın
Siz o zaman imanı ak göğsünüze takın


Derdimiz oldu neşe içinde gülmece eğlence
İman konusuna gelince kim bile, biliriz birisine ölüm gelince
Asılı duvarda asılı kuran iner ölüye okunur diriler kulak tıkar
Ciğerimiz yanıyor cümle alem ömür bitiyor ,ölüm geliyor kul nereye kaçar

Kul Mehmet’im güneş gözlüğü takarız iman gözlüğü takmayız
Bizden daha aşağıda fakir olanların yüzüne bakmaz yanına yaklaşmayız
Ramazan ayı gelince oy anam oy bir dürüst oluruz burnumuzdan kıl aldırtmayız
Ciğerimiz yanıyor cümle âlem ömür bitiyor, ölüm geliyor kul nereye kaçar




Mehmet Aluç

Ben Onsuz Bir Divaneyim



Arzu halimi söylesem o yâre anlar mı beni
Kapı önünde öksüz bırakır mı beni
Kaynıyor gönül kazanım bir buse ile söndürür mü bilmem
Aşkınla döndüm mecnuna desem
Leyla olup sarar mı acep beni

Seni candan sevmiyorum der ise
Ben bu canı nasıl taşırım canan ’sız anlamaz ise
Merhamet inmezse gül sinesine açmaz ise gönlünü
Aşkınla döndüm mecnuna desem
Leyla olup sarar mı acep beni

Viran olursa gönül evim
Söyleyin ben kime gideyim
Ak yüreğimle ben onsuz bir divaneyim
Aşkınla döndüm mecnuna desem
Leyla olup sarar mı acep beni

Aşkımı kabul etmezse o yar suç işler
Yar’ sız derdime hangi merhem çare eyler
Düşlerim hayallerim onsuz bana nasıl gülümser
Aşkınla döndüm mecnuna desem
Leyla olup sarar mı acep beni

İlahi bu aşk deryasında gezmek ne zor imiş
Gönül kapısını açmak ne kudretli iş imiş
Kul Mehmet’im senden başka yardımcısı yok imiş
Aşkınla döndüm mecnuna desem yardımınla ya ilahi
Leyla olup sarar mı acep beni ya ilahi
Mehmet Aluç

Tek başına kalamam

Tek başına,


Bakıyorum
Baktığım an yanılıyor muyum diyorum
Yanılan ben değil gördüklerim mi bilemiyorum
Koşarken telaşla hangi vicdansızın eli değdi tüm sokaklara
Kalabalıklar içinde yalnızlıkları
Zindan çiçeklerini kokluyoruz
Zindanda kalan yüreğimizin feryadı ile
Kimselerin göremediği parlak ufuk ileride
Neden kimse yürümez
Sürüklenmişiz yalnızlığın zindanların karanlığına
Acaba tüm sevdiklerimiz bizi terk etti öldü mü bilinmez
Böylesine duyarsız hissiz kaldık onu da bilemiyorum
Bakıyorum yine herkesin kolunda yalnızlık
Sofrasında gülümsemeyen bu yalnızlık ile baş başa
Kaçmak istiyorum kaçamıyorum
Dağların ardında yalnızlığı üfleyen kim ise yaklaşamıyorum
Zamansız uykularımızda uykuya daldık uyanamıyor muyuz?
Ey bakış’sızlık!
Ey hissizlik!
Bir bahar çiçeğini yok eden siz duygusuz duygular!
Kan ve acı dilinizde
Yineleniyorsunuz ölümü dillerinizde anlamadığımız şekilde
Ölüm elçisi olmayanların ağızlarından
Varın gidin ötelere dehlizlere orada yaşayın
Girdiğimiz tüm sokaklar nasıl çıkmaz sokaklara dönüştü
Yok, mu benimle beraber bu çıkmaz sokakları yıkmak isteyen
Tek başına altında kalırım
Tek başına arkamdan vurulurum
Figan ederek ağlayamam
Tek başına kalamam
Bu bir korkumu?
Telaş mı?
Yaşama sığınacağım bir kapısı var
Cehennem kokan gözlerden kaçarak
Bu açık kapıya varmak istiyorum
İşte bu nedenle tek başına kalamam yaşayamam
Mehmet Aluç


Sizce cevabı nedir?

sorular sorular...


Ağaçlarda dökülen sarı yapraklarıdır
Gönülde dökülen nedir?
Damla damla dökülen gözyaşı ile bir ömür değil midir?
Âlem de akşam olurken
Ömürde akşam olan nedir?
Hayallerin yok olması değil midir?
Mehmet Aluç


13 Mart 2015 Cuma

Biraz'da gülümseyelim ...




MAHİR TAHİR

Tahir'ül Mevlevi'nin Mahir adlı şair bir öğrencisi vardır. Şa­irden bir gün zayıf bir not alır. Bunun üzerine sitem ifade eden "Vermezse Tahir, ne yapsın Mahir." ibaresini tahtaya yazar. Tah­tada bu yazıyı gören şair, yazının altına şunu ekler:
"Çalışsa Mahir, esirger mi hiç Tahir"

KOVDUM GİTTİ

Necip Fazıl bir gün tren istasyonuna trenin kalmasına çok yakın bir zamanda gelir. Aceleyle koşturur, ancak tren kalkmış­tır. Giden trenin arkasından bakar. Yanına biri yaklaşarak:
Ne oldu üstat, treni mi kaçırdın?
Necip Fazıl altta kalmak istemez:
Hayır canım, kovdum gitti, der.

ALLAH İLE KUL ARASI

Osman Yüksel Serdengeçti, dini yayınlar yapmaktan dolayı mahkemeye verilir. Savcı:
Sayın hâkimlerim, bunlar kul ile Allah arasına giriyorlar, dini siyasete alet ediyorlar, diye itham edince Osman Yüksel:

Hayır, biz Allah ile kul arasına girmiyoruz. Kendileri bizim­le Allah arasına polisi sokuyor, cevabını verir.

Kaynak:http://www.hayalkalpler.com/?cat=km&rm=nukte&baslik=kovdum-gitti&id=4074

Bir Not İle Kepenek Astık Ağaca



Yolum düştü bir gün o yaylaya
Sessiz huzur dolu bir gündü
Kuşlar kuzular yaylada koşarken
Gördüm onu uzakta koyunların başında
Başı önde hüzün dolu gözlerle bakıyordu toprağa
Yaklaştım ürkek adımlarla selam verdim yaklaştım
Bir an duymadı dokundum omuzuna
İrkildi bir an başka bir elin dokunmasını bekler gibiydi
Üzüntü ile başın önüne eğdi
Gözlerinde iki damla yaş döküldü yaktı kuru otları bir anda
Yorgundu sordum ismini yaşardı
İsmi gibi yaşamıyordu, sanki yitirmişti hayallerini sevgilisini
Anlat dedim dinlerim dedim derdini
Sevdim çok sevdim gönülden dedi
Çobanım vermediler dedi öldürdüler yaşarken beni
Peki dedim sevgilin ne yaptı dedim
Şimdi oda benim gibi gözü yaşlı dedi
Bak dedi o insanların kalbi şu dağlardan daha sert ve kaba
Üzüldüm sarıldım ona
Uzaklarda salınarak gelen birisi vardı
Bir anda gülümsedi kanatlandı
Gelen sevgilisi nazlı imiş
Kavuştular sarıldılar bir birlerine
Bir daha kopmamacasına ömürlerine
Ben geldim kaçır beni gidelim dedi
Artık yaşayamam ölürüm sensiz
Kalmamıştı dayanacak gücü kalmıştı fersiz
Gönlündeki sevgiyi yaşarın gönlüne nakış nakış ördü
Bu sevgiyi yaşadığı köydeki herkesten başka dağlar kuşlar gördü
Döndü bana bizi geldiğin şehre götürür müsün dedi
Baktım gözlerine gülümsedim başım üstüne
Yazdı birkaç satır not astı elbisesi kepenek ile ağacın dalına
Yolda son sürat giderken arkalarına bakmadılar
El ele gülümsüyorlardı
Şimdi çalışıyoruz beraber
İki çocukları oldu
Biri kız biri erkek
Gülen gözleri ile
Ayaklarımız altında gülümseyerek dolaşıyorlar şimdi
Ben o gün o yaylaya gitmeden önce sanki yoktum
Şimdi ise gülümseyen çokum
Hiçliklerim
Sessizliğim
Yokluğum
Boşluğum
Yok, oldu bir anda silindi
Dediler sen ne yaptın
Başına bela aldın duymadım
Karanlık olacaksa gecem gündüzüm
Zaman duracaksa dursun anım
İki gönül gülsün bana yeter dedim
Onların mutluğu bana yeter bana dedim gülümsedim
Şimdi hep birlikte gülümsüyoruz
O an o gün rüzgâr kulağıma bir şey fısıldamıştı
Al götür bunları bu sağır dilsizlerin arasında
Bu aşka yazık olmasın
Yıkılmadım o anda
Yıkıntılar altında kalmalarına müsaade etmedim
Onları sevgisizlik darağacına asmaktan ziyade
Bir not ile kepenek astık ağaca
Şimdi halimiz fevkalade

Mehmet Aluç

Melekler İle Gülümseyenler'den Ol

iman,


İman ile gülenlerden ol
Resul ile gidenlerden ol
Merhamet ile yolda kalmışlara yol ol
Melekler ile gülümseyenler'den ol
Ya da şeytan nefis ile solanlar'dan ol

Namaz ile yüzünde nur ile gezenlerden ol
Secde ile miraç edenlerden ol
Gülüşünle dine davet edenlerden ol
Melekler ile gülümseyenler'den ol
Ya da şeytan nefis ile solanlar'dan ol

Gönlü har ile yananların yürek ateşini söndürenler'den ol
Darda kalmış kulların darlığını yok edenlerden ol
Gam keder içinde düşenlerin elinden tutan ol
Melekler ile gülümseyenler'den ol
Ya da şeytan nefis ile solanlar'dan ol

Gönül pınarı kurumuş olanlara pınar ol
Her sabah duasında âmin demeyi unutanların duasına âmin ol
İman yolunda kaymasın ayağın sabit emin adımlarla gidenlerden ol,
Melekler ile gülümseyenler'den ol
Ya da şeytan nefis ile solanlar'dan ol

Kul Mehmet’im bu sözlerim sanadır iyi bil
İmanla aşkla gönülleri sev içine gir ağlayan gözlerdeki yaşları sil
Hecelerin kalemin gönlün huzur versin bunu da iyi bil
Melekler ile gülümseyenler'den ol
Ya da şeytan nefis ile solanlar'dan ol
Mehmet Aluç


Sükûtumun ağlayan çığlıkları



Sükûtumun ağlayan çığlıkları lanetlerken,
Umman, umman sensizlik zulüm ’üne
Aşkım için çektirdiğin zulüm ün gözyaşlarını,
Çığlık çığlık kusmak istiyorum yüzüne
Vefasızlığının anaforunu savurmak istiyorum gözüne
Ta dilimin ucuna geliyor Sükûtumun ağlayan çığlıkları
Yutkunuyorum acı, acı zehir sözleri söyleyemiyorum
Mavi yeşil gözlerine dalınca bakınca kaybolunca
Ümitle yeşeren düşlerime seninle olunca
Nüktelerini idrak edince, inceliklerine dalınca
Aşk çizgimizin yolunda seni hece, hece anınca
Dua ufkunda seni isteyince Rahmanda
Ta dilimin ucuna geliyor Sükûtun ağlayan çığlıkları
Yutkunuyorum acı acı zehir sözleri söyleyemiyorum
Sensiz yaşamak âdeta ıstırap
Duyup hissettiğim besbelli bir buhran
İçim kanıyor seni anınca
Sanki bedenim kapkara bir ruha teslim sana bakınca
Ümitlerim dilim, dilim
Geçmiyor yar sana sözüm
Bir yanda sis ve duman
Gönlüme akseden gülüşün nede yaman
Sönmez bu aşkımın alevi sen bakar iken,
Suskun miskinliğinde azap gözlerinle zaman, zaman
Hiç olmazsa haykır bağır yaman, yaman
Dünyam zindan, anlarım hazan ve tufan
Yaşadıklarım ise tam bir tufan
Hayalin gibi yüzlerinde buğulu
Hayalin gibi sözlerinde buğulu
Nağmeler dinlemek isterdim kalbinin tellerinden,
Buğulu buğulu
Ayırsa beni dünyanın o tatlı hazan gamından kederinden
Sımsıkı zalim pençende kıvranırken ellerinde kalbim
Kükrer iken aslan yelesi sesimden
Ta dilimin ucuna geliyor Sükûtun ağlayan çığlıkları
Yutkunuyorum acı, acı zehir sözleri söyleyemiyorum
Beni tarumar eden terk edişini
Bekliyorum masumane gözlerindeki yakan gülüşünü
Sen yok oluşun talihsiz yolunda bekleyişinde uyuyup kaldın
Bense seni getirecek olan ak iklimin yolunda süzülüp geleceksin sandım
Sandım da kuruyup bir yaprak gibi kaldım
Bir kuru yaprak gibi bekledim de yandım
Aşkının narında çaresiz hülya âleminde sensiz biçare kaldım
Kanat çırpar iken çaresizce bekleyişim halaskâr ellerini bekledim
Nur çehreni bekledim hazan mevsimlerimde hep özledim
Beklerken seni kâbus ifrit gözlerin kâbus gözleri
Istırabının nefesi iblisinkine denk gözlerin çıktı karşıma
Düşlerim seninle apak
Savrulurken ömrümüz hazanla yaprak
Gecem gündüzüm bitap yaprak yaprak
Düşlerim artık oldu serap
Yandı ciğerim oldu kebap
Terk etmek sana düştü
Hazan mevsimi de bana düştü
Sebepler sukut etmiş
Sensizliğim sukut etmiş
Beni tarumar eden gidişin sukut etmiş
Düşün bunu
Sen görmesen de duyamasan da
Seni seven ben varım bu dünyada
Kulak ver rüzgâra yönel bu sessiz çığlığıma
Gönül kulağın ile dinle
Ölüm ölüm ağyar peşime düşmeden dinle
Sensizlikten ağlarım zarı zarı
Yokluğun alevleri tarumar yakar
Bilmem ki bundan sonra gelsen neye yarar
Bir süvari yetimiyim gölgeni arayan
Kalmışım irtihal zindanlarında sensiz
Bedenim irtihal, ellerim irtihal, ömrüm irtihal
Melal verir mi gözlerin masal, masal
Bu yangın bu Sükûtun ağlayan çığlıkları ile sönmez
Düşün bir yol bul gel vazgeç bu gönül sensiz ölmez
Sanki ufuklar kararınca hırlamak bana düştü
Kesildi bülbülün sesleri bana küstü
Duy artık ey zalim bu niyazımı
Derin uhrevi sızımı
Gör sıkılan yüreğimi o zalim pençende gör acımı
Kim bilir Rahman ne sürprizler gösterir görürsen sızımı
Görmezsen eyvahlar olsun yine yandım aşkın narında
Sığmaz olurum ufuklara aşkın harında
Kanlı kâbus yağar yağmur ki
 Bu yağmur harımı söndürmez.
Yürüyorum adım, adım yok, oluşun zindanına
 Yüzüm gülmez.
Bu yaptığın sana da kalmaz
Düşmüşüm bir zalim senin elinde oyuncak
Duaya varmaz elim yürürken o son kâbus
Kapıya kim kapayacak
Işığı sende bulurum sandım zalimliğin karanlığını buldum
Gölgelerin feryadı ile bedenimi yundum
Kaç defa göz, göze geldik hiç bilinmez
Bin defa sinemi deldin silinmez
Var olmak için zehri şerbet diye içtim serinletmez
Keşke bu bir maskaralık olsa
Benden aldığını veren sen kollarım da olsan
Bil ki gözlerim seninle açıldı ayan
Sensin dertlerime derman
Hep duydum ılık nefesini içimde
Her mevsim kokladım ayrı bir nefasetini,
Buhur buhur içimde.
Ne olur gülüver, geliver ikbalime
Sun bana visalini
Hep sana koştu bu gariban
Sende sanmıştım itminan
Sona eriyor artık günlerim
Bitsin artık hicranlı günlerim
Bir yok oluş kasvetiyle beklediğim günlerim
Gelsin artık Nevbahar günlerim
Hasretim sönsün ikbale dönsün özlerin
Ömür boyu nefsini ve şeytanı güldürdün
Birazda benim kalp ve gözüm gülsün
Tebessümle yaşayalım
Tebessümle ölelim
Saf, saf melekler insin aşkımıza
Gülüyor bak gözlerin ve melekler amelimize
Dalgalar koşsun visalimize
Bil ki o visalimizde cennetten köşkler zülâline
Yok, olmasın hülyalarım peş, peşe
Gamlı sitemkâr duruşun son bulsun
Doğsun artık Nevbahar
Sussun bağrımda inleyen zarı zarı o yârim diyen sesi
Buluşalım vuslatın zümrüt sema tepesinde
Gurbetin çığlıkları sussun sükûta ersin
Düşünce ıstırabı ile yoğrulmuş sitemler erisin
Buket buket gözlerin gülsün ellerimde nur nur gülsün
İkindi yağmurları ile yıkansın bedenlerimiz
Yol çizgimizi çizerken ikimizi var oluşun hikmetlerine yunsun
Kalmasın hayatımızda Hafâ
Kalbimiz ibresi dönsün artık bu safa
Derisi yüzülen dilimiz, sözümüz fikir birliğimizde
Dursun artık safta
Diriliş çağrısını bulalım artık bu hafta
Bunlar son sözlerim olabilir hatta
Bilmem ki bundan sonra gelsen neye yarar
Neye yaramaz
Ben kendimi ötelere bağladım
Ahirete açılan koridorda yürüyorum, elimde bir ok var
Günler baharı soluklarken ben gidiyorum sen kal nazlı yar
Bu nedenle
Ta dilimin ucuna geliyor Sükûtun ağlayan çığlıkları
Yutkunuyorum acı, zehir sözleri söyleyemiyorum
MEHMET ALUÇ
 ANKARA-SİNCAN
Visal: sevgiliye kavuşma
İtminan: inanma, güvenme
Neva bahar: yenibahar
Zülâline: gizli yollar
Halaskâr: kurtaran el,
İfrit: kötü ve korkunç cin
Ağyar: başkaları, yabancılar, eller
İrtihal: göçme, ölme
Melal: can sıkıntısı, utanç
Visal:/sevgiliye)kavuşma
Zülâline: saf tatlı su
Hafâ: gizli olmak, saklılık



Yayınlarım

Bugünü Elinden Alına Adam Geleceği İçin Ne Yapabilir?

  Bugünü Elinden Alına Adam, Geleceği İçin Ne Yapabilir? Cevaplarınızı bekliyorum. Mehmet Aluç