Bu Blogda Ara

21 Mart 2015 Cumartesi

Hasret Ve Sensizlik




Simsiyah akşam sensiz benimle kalır
Siler sensizlik beni benden alır

Takat getirilir mi sensizliğe
Ben yanar ağlarım densizliğime

Bu yalnızlık beni benden alır götürür hüsran dolu âleme
Hay tüm eşek arıları soksun seni üzen kıran dilimi

Ben sana uzatamadım şefkat ile elimi
Önüne seremedim gönül denilen kilimi

Kırdı bu ayrılık benim bu belimi
Bilmem şimdi kim bilir sensiz halimi

Son anımı yaşıyorum atmıyor sensiz kalbim
Son günümü son sözümü yazdım duvar da bak oku sevgilim

Çok çok pişmanım biliyor bunu Rabbim
Koynumda saklıyorum sana ait gönlüm ile o resim

Şimdi kimi koyarım kalbime senin yerine
Şimdi hasretin demini yaşıyorum ikimizin yerine

Hak ettim gömdüm kendimi yerin dibine
Tüm acılar şimdi yüklendi belime
Mehmet Aluç





İsyankâr Sözlerin Altında Bitirdik Her Şeyi




Beni bıraktın gittin ya…
Küstü bana dünya ile ay
Sineme saplanan ayrılığın oku
Ezikliğinin paslı hançeri…
Paramparça etti yüreğimi
Böylesine acı dolu ayrılığı nasıl  yüreğimde k/aldıracağım
Sensiz sabahları nasıl uyanacağım
Sensiz güneşe nasıl merhaba diyeceğim
Sürgülü olan ayrılığın kapısını nasıl açacağım gülümsemelere
Kalabalık kırgınlığın asık suratı ile ben
Sensiz gülümsemene hasret
Suçlarım ile kendimi
Ayrılığın mahzenine kilitleyen ben
Suçlarım ile ben nasıl  y/aşarım…
Çıplak ayaklı
İfrit gözleri ile
Şeytan uçurtmasına takılı kaldı yarınlarım…
İşte ben yalnızım yine sensiz
Sen bensizsin yine yalnız
İçim üşüyor…
Gülümseyemiyorum
Ellerin
 Gül sinen gülüşlerin
Bakışların papatya gibi kokuyordu
Ben şimdi buna da hasret kaldım
Öpülmeye layık yüzlerinde belki şimdi
Gözyaşları damlıyor
Tutulması gereken ellerin…
Belki şimdi titriyordur
Bakılması gereken o tatlı bakışlarında
Şimdi korkunun tek başına yaşamanın korkusu vardır
Öpülmesi gereken o dudakların
Titrek titrek iç çekerek bükerek kemiriyorsundur
Dönüşü mümkün olsa yine beraber olsak desem
Biliyorum dönüş yolu y/ok…
Yaktık tüm gemileri…
Yıktık tüm köprüleri…
Bitirdik tüm sözleri delicesine
İsyankâr sözlerin altında bitirdik her şeyi
Şimdi sen dağınık
Ben dağınık yalnızlığı y/aşıyoruz
Mehmet Aluç



Viran Ettin Gittin



Bir ömür boyu ben sana inandım
Gül aşkına ömrümü sana verdim
Aşkınla gönlümü mamur et dedim
Sen bu gönlümü viran ettin gittin

Gönlüm ucuna kederi kondurdun
Zülfün teline ömrümü kondurdum
Gece  gündüzümü ahla doldurdun 
Sen bu gönlümü viran ettin gittin

Mecnun dilinde ben sana yalvardım
Gönlümde şiirleri sana yazdım
Yar diye ismin gönlüme kazıdım
Sen bu gönlümü viran ettin gittin

Kul Mehmet’im yârden medet bekleme
Yar yolunda sen ömre ah ekleme
Gönlüm yar gelir diye sen bekleme
Sen bu gönlümü viran ettin gittin
Mehmet Aluç





Beni



Gönlüm bakar yar seni süzmeden
Sinene inci gerdan dizmeden
Gel sar beni kara kışlar gelmeden
Bu gönlümün aşk ayarı bozulmadan

Bakışların inci midir ok mudur?
Beni yakan gözlerin mi gülüşün müdür?
Gönül pınarından akan abı hayat mıdır?
Beni sarhoş eden sen misin baktıkça hayran bırakan gözlerin midir?

Kul Mehmet’im yar seni yazdıkça bu yüreğim coşuyor
Mutluluk sen gülümseyince bize doğru koşuyor
Baldudağından bir buse verince bu gönlüm uçuyor
Beni sarhoş eden sen misin baktıkça hayran bırakan gözlerin midir?
Mehmet Aluç



Aşkın Türkçesi(Video)

Aşkın Türkçesi




Divan Edebiyatı-Fuzuli-



FUZÛLî

Su Kasidesi'nden




1- Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su

Kim bu denlü tutuşan odlara kılmaz çâre su

1- Ey göz(üm) (ey gözlerim), gönlümdeki ateşe göz yaşından (göz yaşlarımdan) su saçma; zirâ bu denli tutuşmuş (tutuşan) ateşlere suyun yapacağı bir şey yoktur. (Böylesine bir ateşi söndüremez).



2- Âbgûndur künbed-i devvâr rengin bilmezem

Yâ muhit olmış gözümden künbed-i devvâre su

2- Dönen kubbe mi (gökyüzü mü) su rengindedir, yoksa göz yaşlarım mı bütün gökyüzünü kapladı,b ilmiyorum.



3- Zevk-i tiginden aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk

Kim mürûr ilen bırakur rahneler divâre su

3- (Ey sevgili) senin kılıç gibi keskin bakışlarının zevkinden (zevkiyle) gönlüm parça parça olsa buna şaşılmaz. Ki (zirâ) su (duvarın dibinden aka aka, duvara çarpa çarpa) zamanla duvarda yarıklar, oyuklar açar, meydana getirir.



4- Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin

İhtiyât ilen içer her kimse olsa yara su

4- Yaralı gönül senin peykâna benzer kirpik uçlarından (kirpiklerinden) korkarak (bin bir türlü kuruntuya kapılarak) söz eder. Nitekim yarası olan kimse (hasta) suyu çekinerek (korka korka) içer.



5- Suya virsün bağban gülzârı zahmet çekmesün

Bir gül açılmaz yüzün teg virse min gülzâra su

5- Bahçıvan boşuna uğraşmasın, gönül bahçesini sele versin (bozsun) zirâ bin tane gül bahçesini de sulasa senin yüzün gibi bir gül yetişmez, açılmaz.



6- Ohşadabilmez gubârını muharrir hattına

Hâme tek bakmadan inse gözlerine kara su

6- Hattatın bakmaktan (yazmaktan, uğraşmaktan) tıpkı kalem gibi, gözlerine kara sular inse, yine de gubarî yazısını senin yüzündeki ayva tüylerine benzetemez.



7- Ârızun yâdıyle nem-mâk olsa müjgânum n’ola

Zâyi olmaz gül temennâsiyle virmek hâre su

7- Kirpiklerim, senin yanağını anarak ağlamadan dolayı ıslansa ne olu? (Zirâ) gül elde etmek için dikene su vermek boşa gitmez.




8- Gam günü itmr dil-i bîmârdan tigün tiriğ

Hayrdur virmek karangu gicede bâmâra su

8- Gam gününde (kederli günde) hasta, yaralı gönlümden kılıç gibi keskin bakışlarını esirgeme. (Zirâ) karanlık gecede hastaya su vermek hayırlı bir iştir.



9- İste peykânın gönül hicrinde şevküm sâkin et

Susuzam bir kez bu sahrâda benümçün ara su

9- Ey gönül, (sevgiliden ayrı kaldığında onun ayrılık gününde) onun oka benzeyen kirpiklerini isteyerek (anarak) arzu ve isteğini onlarla sakinleştir, susuzum bu çölde; bir defa (ne olur) da benim için su ara.



10- Men lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi

Nite kim meste mey içmek hoş gelür hüşyâya su

10- Ben, (senin ilâhî aşk şarabı sunan, lâl-ü cevher saçan) dudağını özlüyorum, (ben ona hasretim) zahidler, sofular ise kevsere tâlipler (bunu istiyorlar) nitekim (zaten bir vakıadır ki) sarhoşa şarap içmek, ayık kimseye de su içek hoş gelir.

Sürgülü Kapılarla






Gurbet eldeyim yar bana haber yollamış
Dokunduğum her yerde yaram sızlıyor demiş
Bir lokma ekmeği soğan ile yeriz demiş sızlanmış
Savrulmuş kırgınlık dolu gurbeti bıraksın yanıma gelsin demiş

Yârin derin nidaları kulağımı tırmalar
Yâre güzellikleri verememek yüreğimi parçalar
Gurbet elin sessiz yolları gönlümü yaralar
Savrulmuş kırgınlık dolu gurbeti bıraksın yanıma gelsin demiş

Kul Mehmet’im sürgülü kapılarla kapattım gurbet kapısını
Gülümseyerek karşıladı yârim sardım aşk ile gülen yapısını
Kimsesiz şehirde bırakmadım ömrümü hayatımın yarısını
Artık yârin gözlerine bakarak karşılıyorum gülen sabahı

Mehmet Aluç

21 Mart Dünya Şiir Günü




Gönülleri hece hece güneş gibi aydınlatan
Sevgiliye mısra mısra ışık gözlerinle aydınlatan
Karanlık odalara gönüllere ışık gibi doğansın
Âleme günaydın diye doğansın sen şiir

Suskunluğa bahar çiçekleri gibi dil olansın
Yüreği demleyen yalnızlığa dost gibi mutlulukla dolansın
Karanlık sabahlara hecelerinle kanatlanarak gülümseyensin
Âleme günaydın diye doğansın sen şiir

Tozlu yolları güzellik rüzgârınla gülümseten
Kararsız gönüllere karar olup güldürten
Aşkımı nasıl anlatırım diye kıvrılan aşığa dil olan
Âleme günaydın diye doğansın sen şiir

Çocuksu sevinçler ile sevgisiz gönüllere sevinçle konan
Dudaklarında aşkı hece hece gönüllere yazan
Nefessiz âşıkların nefesine nefes olan
Âleme günaydın diye doğansın sen şiir


Gönül mihrabını aşk ile dolduran
Aşksız gönüllere aşk dolu mısralarla öpücükler konduran
Kul Mehmet’i az buçuk şair eyleyen
Âleme günaydın diye doğansın sen şiir
Mehmet Aluç
21 Mart Dünya Şiir Günümüz Kutlu Olsun güzel ülkemin güzel Şairleri..




Medya Köşe Yazıları Seçkilerim

Öküzlerin bakamayacağı kadar Hızlı, Barış Treni














Fe
Her vicdansız insan bir suç aletidir!
Heyy başlıktaki  “öküz” kısmı açık büfedir isteyen üzerine istediği kadar alınabilir, isteyen nefret kabininde üzerine deneyebilir kime tam oturuyorsa bağışlıyorum efendim. Büyükbaş olmakla büyükfikirli olmak arasındaki fark adına attığım başlıktır.
Ülkem bahar bayramına hazırlanırken barış depresyonuna giren şapşikler cephesinden ilk saçma geldi lakin ıskaladı. Şöyle diyelim bay şapşik diyor ki Osmanlı Çanakkale Cephesinde kuklaydı. Oy oy bunu fitne cephesinden paralellerle omuz omuza barışla savaşan kukla söyleyince öyle komik oluyor ki gülmeye yetişemiyoruz.
Bunu pimi çekilmiş ayaklı zılgıt selo söyleyince kahkaha halayına duruyoruz. Tekrar ediyorum kaosa çağırdığı adamları sokaktan toplayamayan adamın oy toplayacağına paralel atıklar inanır. Farkındaysanız Chp’den daha fazla konuşuluyor niye çünkü bunlardan başka hem lafla hem de gafla kan gemisini yürütecek amatör vicdan sahipleri yok. Biri hava diğeri dağ muhalefeti azıcık yere basın .
Bu şapşik ne istiyor?  Siyasi maske kullanmaktan kurnaz manevralar yapıp duvara toslamaktan bıkmadı. Barışa katkıda bulunmayıp ölüme teröre sponsor olmaktan da bıkmadı.
 Amaç sokağa piyon dökmek, oğullarının cesetlerini sokaklardan toplayan anne feryatları bu adama cazip geliyor. Kardeşi kardeşe kırdırıp kemikleri üzerinden beylik laflarla geçmek onun  siyaseti.
 Hak talep etme de maval! Yok öyle bir şey! Verdikçe şımarıklığa vurup illa çatışalım illa yağmalayalım illa devirelim demenin hazcısı olmuş. Ulusalcı dinozorların kart kurt sesiyle faşist besteler yaparken bir anda Kürtçü olup süreç üzerinden pusuya yatanlara direniş masalları okumaları da bu yüzden! Kan istiyorlar kan. Yine dediğim gibi bu adama vampir sahnesi yazsanız , eline yüzüne dağına sokağına bulaştırdığı kötü performansını unutturur.
 Herkes 21 Mart Nevruzu ve Barış mektubunu bekliyor. Göreceğiz yüzünüzü, benziniz sarardıkça dağda bahar siftahı. İktidar nefretiniz barış duasına bir amin olmayı engelleyecek mi? Asla.
Esra Elönü elonue@gmail.com
Twitter:@elonue
Kaynak: http://www.haber7.com/yazarlar/feridenin-gunlugu/1324972-okuzlerin-bakamayacagi-kadar-hizli-baris-treni

Âleme Günaydın Diye Doğansın Sen Şiir


Şair,şiir,



Gönülleri hece hece güneş gibi aydınlatan
Sevgiliye mısra mısra ışık gözlerinle aydınlatan
Karanlık odalara gönüllere ışık gibi doğansın
Âleme günaydın diye doğansın sen şiir

Suskunluğa bahar çiçekleri gibi dil olansın
Yüreği demleyen yalnızlığa dost gibi mutlulukla dolansın
Karanlık sabahlara hecelerinle kanatlanarak gülümseyensin
Âleme günaydın diye doğansın sen şiir

Tozlu yolları güzellik rüzgârınla gülümseten
Kararsız gönüllere karar olup güldürten
Aşkımı nasıl anlatırım diye kıvrılan aşığa dil olan
Âleme günaydın diye doğansın sen şiir

Çocuksu sevinçler ile sevgisiz gönüllere sevinçle konan
Dudaklarında aşkı hece hece gönüllere yazan
Nefessiz âşıkların nefesine nefes olan
Âleme günaydın diye doğansın sen şiir


Gönül mihrabını aşk ile dolduran
Aşksız gönüllere aşk dolu mısralarla öpücükler konduran
Kul Mehmet’i az buçuk şair eyleyen
Âleme günaydın diye doğansın sen şiir
Mehmet Aluç

21 Mart Dünya Şiir Günümüz Kutlu Olsun güzel ülkemin güzel Şairleri..

Varıyorum Rahman’a



Gülümsüyorum Azrail meleğine
Varıyorum Rahman’a kara yüzümle
Varlığını bazen unutsam da Rahmanım
Gül kokan Resulü yakın eyle
Şimdi sonsuza kadar seninleyim
Kara yüzümü ister cehenneminde ak eyle
 İster merhametinle Rahmetinle af eyle
Gül kokan Resulü yakın eyle
Şimdi sonsuza kadar seninleyim
Gece gündüz unutsam da bir an
Nefis şeytana uysam da o an
Tövbe kapısında beni bekleyen Rahmanım
Gül kokan Resulü yakın eyle
Şimdi sonsuza kadar seninleyim
Çizdiğin iman menzilinde biraz saptım
Şeytan denilen lanete yakamı kaptırdım
Bir anda aklıma geldin seni andım
Günahımla geldim huzuruna Rahmanım
Kara yüzümü ister cehenneminde ak eyle
 İster merhametinle Rahmetinle af eyle
Gül kokan Resulü yakın eyle
Şimdi sonsuza kadar seninleyim

Mehmet Aluç

Aşk İle İşlenmiş Anekdotlarım


Sabah doğan güneş gibi gönlüme doğansın desem inanmazsın bana, seni çok az seviyorum şakadan desem inanırsın bir anda bana…

Karanlık odamı aydınlatan gözlerindir desem yine bana kızarsın, sen gönül perdemi açan içine doğan güneşimsim desem yine kızarsın ama doğrusu bu güzelim, ya sen benimle gizliden eğleniyorsun ya da aşktan haberin yok güzelim…

Güneşe, gökyüzüne yüzünü çeviren çiçekler gibi, bana gül yüzün ile bana dönen sevgilim. Suskunluğuma, yalnızlığıma bahar çiçekleri gibi açıldın bana baharı mutluluğu ellerinle sundun, gözlerimde sağanak sağanak yağmurlar yağarken, gülümseyen gönlünle sildin güzelim…

Sen, çocuklukta kalan sevinçlerim gibi beni kollarına sardın, aşk ile gül yüzlüm…

Karanlık yarınlarımın üstüne doğdun nur gibi güneş gibi, şimdi yarınlarım bana gülümsüyor baharda açan, etrafına kokular saçan laleler sümbüller gibi nur tanem…

Zamansız gelen değil zamanında gelensin sen gül yüzlüm…

Sen sabrımsın gül bakışlım…

Hüsran ile kaybettiğim yılları bana kazandıran gülümseyen bakışlarınla bana umutla gülümseyen zaman oldun ey nur bakışlım…


Mehmet Aluç

20 Mart 2015 Cuma

Ozanlarımız ve eserleri

Karaca oğlan





17'nci yüzyılda yaşadığı sanılıyor. Göçebe Türkmen obalarında yetişti. Asıl adının İsmail, Halil ya da Hasan olduğu yolunda görüşler var. Hatta aynı mahlasla şiirler yazmış birçok Karacaoğlan'ın varlığı bile savunuluyor. Ahmet Kutsi Tecer ve Şükrü Elçin'in araştırmaları, yaşamının büyük bölümünü Rumeli'nde geçiren ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde Avusturya seferine katılan bir Karacaoğlan'ın varlığını ortaya koyar. Fuad Köprülü ve Cahit Öztelli gibi araştırmacılar da, 17'nci yüzyılda yaşadığını savunuyor. Bu araştırmacılara göre Karacaoğlan, şiirlerinde Abaza Hasan paşa'nın öldürülmesi, Köprülü Fazıl Ahmed Paşa'nın Avusturya seferi gibi bu döneme ait tarihsel olaylardan sözeder.

Karacaoğlan'ın şiiri aşk ve doğa üzerinde kuruludur. Ayrılık, gurbet, sıla özlemi ve ölüm en çok değindiği konulardır. Şiirlerinde sıkça adları geçen Elif, Zeynep ve İsmikan adlı kadınların sevgilileri olduğu sanılıyor. Duygularını, yaşadıklarını, düşüncelerini içten, gerçekçi ve özgün bir şiir yapısı içinde anlatır.

Karacaoğlan, Türk aşık edebiyatına yepyeni bir söyleyiş biçimi getirdi. Doğa benzetmelerini sık sık kullanır. Çok yalın ve temiz bir Türkçe kullanır. Kendisinden sonra gelen birçok ozanı derinden etkiledi. Bu olumlu etkiler günümüz Türk şiirine kadar uzanır. Şiirlerini ilk kez Nüzhet Ergun derleyip yayınladı. Cahit Öztelli'nin Karacaoğlan-Bütün Şiirleri adlı derlemesi de önemli Karacaoğlan araştırmalarından. Birçok şiiri bestelendi.
Karacaoğlan Şiirlerinden Örnekler

ALA GÖZLÜM BEN BU İLDEN GİDERSEM

Ala gözlüm ben bu ilden gidersem
Zülfü perişanım kal melil melil
Kerem et aklından çıkarma beni
Ağla gözyaşını sil melil melil

Yeğin ey sevdiğim sen seni düzet
Karayi bağla da beyazı çöz at
Doldur ver badeyi bir daha uzat
Ayrılık şerbetin ver melil melil

Elvan çiçeklerden sokma başına
Kudret kalemini çekme kaşına
Beni unutursan doyma yaşına
Gez benim aşkımla yar melil melil

Karac'oğlan der ki ölüp ölünce
Ben de güzel sevdim kendi halimce
Varıp gurbet ele vasıl olunca
Dostlardan haberim al melil melil

VİRAN OLDUM MOR SÜMBÜLLÜ BAĞ İKEN

şu yalan dünyaya geldim geleli
Tas tas içtim ağulari sağ iken
Kahpe felek vermez benim muradım
Viran oldum mor sümbüllü bağ iken

Aradılar bir tenhada buldular
Yaslandılar şıvgalarım kırdılar
Yaz bahar ayında bir od verdiler
Yandım gittim alkarlı dağ iken

Farımaz da deli gönlüm farımaz
Akar gözlerimin yaşı kurumaz
Şimden geri benim hükmüm yürümez
Azil oldum güzellere beğ iken

Karac'oğlan der ki bakın geline
Ömrümün yarısı gitti talana
Sual eylen bizden evvel gelene
Kim var imiş biz burada yoğ iken

NAZLI YÂRDAN GELDİ BANA BİR NAMENazlı yârdan geldi bana bir name
Eğer doğru ise kırdı belimi
Dediler ki yarini yad iller almış
Kadir Mevlam nasib eyle ölümü

Bülbüle söyleyin gülüne konsun
Beni yârdan eden Allah'tan bulsun
Sabreyle sevdiğim ilkbahar olsun
Terkedeyim vatanımı ilimi

Ak yâri gördükçe ağladım coştum
Al elinden dolu badeler içtim
Kötüler sandı ki ben yârdan geçtim
Ölmeyince çeker miyim elimi

Karac'oğlan derki konmadan göçmem
Her olur olmaza sırrımı açmam
Kötüler köprü olsa üstünden geçmem
Taşık suya uğradırım yolumu

DELİ GÖNÜL

Deli gonul gezer gezer gelirsin
Arı gibi her çicekten alırsın
Nerde güzel görsen orda kalırsın
Ben senin derdini çekemem gönül

Santur mu istersin saz mı istersin
Ördek mi istersin kaz mı istersin
Tomurcuk memeli kız mı istersin
Ben senin derdini çekemem gönül

Çıkıp yücelere bakmak istersin
Coşkun sular gibi akmak istersin
Her güzelle yatıp kalkmak istersin
Ben senin derdini çekemem gönül

Karac'oğlan der ki okuyam yazam
Keleş değilim ki kervanlar bozam
Giyinem kuşanam bir hosça gezem
Ben senin derdini çekemem gönül

GEL

Bağlandı yollarım, kaldım çaresiz
Gayri dünya bana aralandı gel
Derildi defterim artsız arasız
Üst üste dizildi sıralandı gel

Yâri görse idim haftada ayda
Sevip ayrılmaktan ne buldum fayda
Azrail göğsümde canım hay hayda
Ciğerimin başı yaralandı gel

Karac'oğlan der ki başa yazıldı
Gözüm yaşı ceyhun oldu süzüldü
Kefenim biçildi, kabrim kazıldı
Mezarımın üstü karalandı gel

CAN VERMEYE DERMANIM MI VAR

Üryan geldim gene üryan giderim
Ölmemeye elde fermanım mı var
Azrail gelmiş de can talep eder
Benim can vermeye dermanım mı var

Dirilirler dirilirler gelirler
Huzur-u mahşerde divan dururlar
Harami var diye korku verirler
Benim ipek yuklu kervanım mı var

Er isen erliğin meydana getir
Kadir Mevlam noksanımı sen yetir
Bana derler gam yükünü sen götür
Benim yük götürür dermanım mı var

Karac'oğlan der ki, ismim öğerler
Ağı oldu yediğimiz şekerler
Güzel sever diye isnad ederler
Benim Hakk'tan özge sevdiğim mi var

BİR AYRILIK BİR YOKSULLUK BİR ÖLÜM

Vara vara vardım ol kara taşa
Hasret kodun beni kavim kardaşa
Sebep gözden akan bu kanlı yaşa
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm

Nice sultanları tahttan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicelerin gelmez yola gönderdi
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm

Karac'oğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm

ELİF

İncecikten bir kar yağar
Tozar Elif Elif diye
Deli gönül abdal olmuş
Gezer Elif Elif diye

Elif'in uğru nakışlı
Yavru balaban bakışlı
Yayla çiçeği kokuşlu
Kokar Elif Elif diye

Elif kaşlarını çatar
Gamzesi bağrıma batar
Ak elleri kalem tutar
Yazar Elif Elif diye

Evlerinin önü çardak
Elif'in elinde bardak
Sanki yeşil başlı ördek
Yüzer Elif Elif diye

Karac'oğlan eğmelerin
Gönül sevmez değmelerin
İliklenmiş düğmelerin
Çözer Elif Elif diye

Sebepsiz Üzüntülerin Mevsimsiz ‘Ligi


Yine hasret ile yalnızlıkla baş başayım, oysa dün çok mutluydum acaba zamana giden hayatın saatini ben bir an için ileriye veya zamanı olmayan bir zamana mı ayarladım!

Daha dün mavi gri tonların birbiri ile örtüştüğü gülümsemelerin merkezinde gülümsüyordum sevgilim kolumda iken, bugün ise yalnızlık ve hasret ile baş başayım!

Melodilerin ahenkli notaları eşliğinde tenimiz tenimize değerken mutlulukla sarhoş olurken, bugün hüsrana gebe olan ayrılığın acısı ile oturuyorum.

Neydi bizi böylesine yalnızlığa hüsrana götüren? Amansız hasret alevinin ateşini ilk yakan kimdi? Ne önemi vardı kimin yaktığının? Söndüremedik'ten sonra!

Hayır, sen duygularımla alay ediyorsun! Hayır, sen bencilsin kendini düşünüyorsun! Kendimi senin için tükettim, sen sevgimin kıymetini bilemedin…

Aslında bir an karşılıklı bir birimizin gözlerine bakarak, bir an suskun kalarak bir birimize olan sevgimizi görse idik, yüksek basınçla arzularımızın benliğimizin bizi tüketmek için oyun oynadığını görseydik şimdi böylesine yalnız hasretin acıları ile baş başa kalmazdık.

Kör olmuş benliğimizin arzularımızın peşinde koştuk ve en önemlisi onların kör olduğunu göremedik, hissedemedik… İkiye bölünmüş yaralı kanayan bir hayatı şimdi yaşıyoruz… Sebepsiz üzüntülerin mevsimsiz ‘ligine doğru koştuk şimdi mevsimi olmayan bir hayatı yaşıyoruz ayrı ayrı…

Ayrılığı yaşamak zulümdür bilemedik
Hasreti hayat bildik hasretin içinde kaybolduk
Gözlerimizde aşk parıltısını göremedik kahrolduk
Kul Mehmet’im perişan sevdiğim perişan hayatımız perişan
Mehmet Aluç



Sabahım Olmadı

yalnızlık



Gönlümün bağrında damla damla
Kapkara yalnızlık damlıyordu sensiz
Hayallerimin ucuna takılmış bir ip gibi
Geleceğim bir anda koptu
Uçtum uçurumlara sensiz
Sensizlik sessizlik ve ölüm
Yürüdü peşim sıra
Çığlıklarımın külünde seni ararken
Ben kayboluyordum labirent çıkmaz sokaklarda
Asarken düşlerimi gecenin yıldızına
Dudağımın kenarında çıkan bir yara gibi seni aradım
Köpek sesleri seni ararken çıkan feryadıma karıştı
Hissizliğin üşümelerime karıştı kayboldum
Kesik kesik seni öksürdüm gecelere
Doğmadı seninle güneşim
Ben hala şaşkın sensiz seni arıyorum gecelerde
Sabahım olmadı seni sabah güneşinde aramak için
Sensizlik emer kanımı
Adım atacak derman bırakmaz dizlerimde
Ayaklarım kayarken gecenin karanlığında
Ben hala seninle doğacak seni güneşimi arıyorum
Gecenin karanlığında
Belki de ruhumun saati sen gidince durdu
Perdelerim belki ondan kapalıdır
Sigaramı amansız sensizlikle yakıyorum
Bir nefeste seni çekiyorum içime
Yakıyorsun içimi
Bir öksürükle yüreğime saplanıyor sensizlik
Ben hala şaşkın sensiz seni arıyorum gecelerde
Sabahım olmadı seni sabah güneşinde aramak için

Mehmet Aluç

Acılarıma Yaslanarak



Kendimi topluyorum  
Senden sonra kalmayan beni sokaklar da
Bir parça kalan ben yakaladıkça kaçan ben
Kırık acılarımın çoğalan kâbuslarımın gölgesinde
Kendimi topluyorum acılarıma yaslanarak

Dokunduğum her benim gibi ağlıyor
Mutsuzluklar karşımda yüreğimi dağlıyor
Düşlerimde sürmeli gözlerin bana bakmıyor
Kırık acılarımın çoğalan kâbuslarımın gölgesinde
Kendimi topluyorum acılarıma yaslanarak

Sana kavuşacağımı varsaymak
Varsayamamanın hezeyanında kaybolmak
Doğum sancısında yarınlarımı kürtaj ederek alıp kaçman
Kopuk düşlerimin arasında ifrit gözlerinde kaybolmanın acısıyla
Kırık acılarımın çoğalan kâbuslarımın gölgesinde
Kendimi topluyorum acılarıma yaslanarak

Mehmet Aluç

Geldi Vakit




Gülüşlerine hasret kaldım gönlümü d/ağladım
Vakit geçmedi sensizlikle yarınlarımı oysa sana b/ağladım
Aşkın vadisinde seni aradım coşkun nehirler gibi ç/ağladım
Geldi vakit hasret ile baş başa kaldım anladım ki yalnızlıkla y/anıldım

Bir sen mi sevdin yanıldım bende sevdim seni k/ana k/ana
Tıka basa dolu dolu c/an olasın dedim bu c/ana
Sensizlik eksik olmadı gönül hanemde hep seni aradım y/ana y/ana
Geldi vakit hasret ile baş başa kaldım anladım ki yalnızlıkla y/anıldım

Elif gibi doğru olursun dedim bir y/anıma
Yusuf olup edep ile durmadın y/anımda
Kul Mehmet’im seni düşünmekten zehir akıttın k/anıma
Geldi vakit hasret ile baş başa kaldım anladım ki yalnızlıkla y/anıldım
Mehmet Aluç





19 Mart 2015 Perşembe

Gülüşü Bitmiyor




 Nur gülüşünle sen düştün gönlüme
Bahar ayları yağdı bu gönlüme
Bir sevda güneşi doğdun ömrüme
Gülüşü bitmiyor senle ömrümün

Karanlık anlarım senle ışıdı
Sahra çöllerim seninle yeşerdi
Seni sevince ömrüm gülümsedi
Gülüşü bitmiyor senle bu ömrümün

Cana can katıyor tatlı bakışın
Akan gözyaşımı sildi sarışın
Aşkla yıkadı gönlümü varışın
Gülüşü bitmiyor senle bu ömrümün


Sabah duası gibi kabulümsün
Gönül bahçemde öten bülbülümsün
Aruz’suz hece ’siz sen şiirimsin
Gülüşü bitmiyor senle bu ömrümün

Kul Mehmet seni sevdi aşkı içti
Çıplak gönlüne nur libaslar dikti
Hecelerim bana seninle güldü
Gülüşü bitmiyor senle bu ömrümün


Mehmet Aluç

Yayınlarım

Bugünü Elinden Alına Adam Geleceği İçin Ne Yapabilir?

  Bugünü Elinden Alına Adam, Geleceği İçin Ne Yapabilir? Cevaplarınızı bekliyorum. Mehmet Aluç