Yine hasret ile
yalnızlıkla baş başayım, oysa dün çok mutluydum acaba zamana giden hayatın
saatini ben bir an için ileriye veya zamanı olmayan bir zamana mı ayarladım!
Daha dün mavi gri
tonların birbiri ile örtüştüğü gülümsemelerin merkezinde gülümsüyordum sevgilim
kolumda iken, bugün ise yalnızlık ve hasret ile baş başayım!
Melodilerin ahenkli
notaları eşliğinde tenimiz tenimize değerken mutlulukla sarhoş olurken, bugün
hüsrana gebe olan ayrılığın acısı ile oturuyorum.
Neydi bizi böylesine
yalnızlığa hüsrana götüren? Amansız hasret alevinin ateşini ilk yakan kimdi? Ne
önemi vardı kimin yaktığının? Söndüremedik'ten sonra!
Hayır, sen duygularımla
alay ediyorsun! Hayır, sen bencilsin kendini düşünüyorsun! Kendimi senin için tükettim,
sen sevgimin kıymetini bilemedin…
Aslında bir an
karşılıklı bir birimizin gözlerine bakarak, bir an suskun kalarak bir birimize
olan sevgimizi görse idik, yüksek basınçla arzularımızın benliğimizin bizi
tüketmek için oyun oynadığını görseydik şimdi böylesine yalnız hasretin acıları
ile baş başa kalmazdık.
Kör olmuş benliğimizin
arzularımızın peşinde koştuk ve en önemlisi onların kör olduğunu göremedik,
hissedemedik… İkiye bölünmüş yaralı kanayan bir hayatı şimdi yaşıyoruz…
Sebepsiz üzüntülerin mevsimsiz ‘ligine doğru koştuk şimdi mevsimi olmayan bir
hayatı yaşıyoruz ayrı ayrı…
Ayrılığı yaşamak zulümdür
bilemedik
Hasreti hayat bildik hasretin
içinde kaybolduk
Gözlerimizde aşk parıltısını
göremedik kahrolduk
Kul Mehmet’im perişan
sevdiğim perişan hayatımız perişan
Mehmet Aluç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder