Sabahın ilk ışığında yola çıktı. Etrafta sessizlik hâkimdi. Biran önce yerine ulaşması gereken gizli dosyaları, çözerek genel müdüre vermesi gerekiyordu. Bu nedenle sabaha kadar iş yerinde bu belgeleri çözmek için uğraşmış ama bir netice alamayınca eve gitmeye karar vererek, şifre çözüm merkezinden ayrılmıştı. İlk bakışta giyim mağazası gibi görünen bu merkezin girişinde, giyim mağazası görünümünde dekor verilerek içeride ki gizli kapıdan içeriye yol alınıyordu. Tabelada çözüm giyim mağazası yazıyordu. Alttaki birinci kat dokümanların tasnif edildiği oda olarak kullanılıyordu, ikinci kat ise bilgisayarlarla donatılmış şifre çözüm ve istihbarat merkezinin ana binası olarak kullanılıyordu. Bu işe girmesine vesile olan can arkadaşı haydar tarafından teklif edilmiş, gönüllü olmamasına rağmen işi kabul ederek başlamıştı.
Bir şifreli not için aylarca çalışarak sonuç alamadığı olmuş, bazen de bir günde cevap bulduğu olmuştu. Bu merkezde sekiz kişi çalışıyordu. Müdür handan hanım, müdür yardımcısı Yakup bey doküman sorumlusu, yaşar bey ve şifre kriminal uzmanı, bayram ve hasan usta ve üç tanede kendisi gibi şifre çözüm uzmanı olarak, Hasan, Kemal, Bayram bey vardı. Bütün yaşamı gizlilik içinde geçmesine vesile olan bu işe alışmak için çok gayret etmiş ve sonunda başarılı olmuştu. Lakın bu gizli iş dolayısı ile evlenmekten korkarak, tek başına yaşamak zorunda kalmıştı. Bazen sıtmaya tutulmuş gibi haftalarca görevde kalarak sabahladığı olur, bazense aylarca evde boş ve aylak dolaştığı da olurdu.
Bu düzensiz yaşama ayak uyduracak bir eş bulamamak adına veya bulduğu eş adayına bu yalnızlığı yaşatamamanın korkusu ile evlenmemişti. Şen güler yüzlü bir eş bularak, yaşamına daha mutlu devam etmenin özlemini duyuyordu nedense cesaret edemeden bu çabası boşa gidiyordu. Bazen kırlangıç kuşu gibi olup uçmak ve kaçmak için kuşları kıskanarak izliyordu. Bu hayali, bir yara izi gibi kalbinde kalmış ve her hatırladığında kanayarak bedenine acılar vererek kıvrandırıyordu. Karanlıkta, zulmetmeme adına eşi olacak hanımına bunu reva göremediği için elindeki son işi yaparak istifasını vererek bu yalnızlığa son vermenin telaşında iken, yanında duran mavi renk deki taksiden, iki tane eli silahlı, iri yarı delikanlı koluna girerek ve belindeki silahı göstererek
-Sakın sesini çıkarma. Bizimle geliyorsun?
Kimsiniz? Nereye gidiyoruz? Sorusunu sormasına fırsat vermeden karga tulumba arabaya bindirdiler. Gözlerini ve ağzını bağlayarak yola devam ettiler. İçine korku girmişti, Tehlikeli ve korkunç yerlere doğru gidecekleri hissi ile ürperdi. Takside sadece nefesler duyuluyordu. Taksinin içindeki hava, taciz edici, yapışkan ve şımarık kokan kokusu ile buluşunca havasızlık’dan boğulmasına ramak kalmışken, taksi ıssız bir dağda, sade bir kulübenin önünde durdu. Karışıklık ve perişanlık içinde, kulübenin içine kadar sürükleyerek taşıdılar. Kendisini, bir şeyi ayırt etmek için kuvvetini deneyen iki insanın kuvvet denemesi maruz kalan bir eşya gibi sürükleyerek kulübenin ortasına bıraktılar. Olgun kemal sahibi bir insan olmadıkları her halinden belli oluyordu. Duygu ve histen mahrum olduklarını söylemek en doğru söz olsa gerekti. Gözlerini ve ağzını açtılar. Bir an karanlıkta kalan gözlerini ovuşturup, sonra etrafına bakındı. Karşı koltukta oturan kişiyi görünce şaşkınlıktan kendini alamadı. Can arkadaşı Haydar’dı bu, tuzak kokan hali ve uykusuzluktan patlamış şişmiş gözlerle kendisine bakıyordu. Şaşkınlık içinde
-Sen… Beni, neden buraya bu şekilde getirme gereği duydun? Çağır.
Lafını bitirmeden durumunu anlamış olmanın ezikliği içinde
-Yoksa sen?
-Evet, Biliyorum, Süleyman arkadaşım işimiz aynı olabilir ama fikrimiz ve arzularımız ve ihtiraslarımızın aynı olduğunu söylemek pek doğru olmasa gerek. Sen elindeki ile yetinen birisin, oysa ben daha iyi yaşamak adına... senin söyleminle iki taraflı çalışıyorum. Malum hayat şartları, yaşam kalitesine ulaşmak, aldığımız maaşla pek mümkün olmuyor.
- Sen nasıl olur?
-Arzularım ve ihtiraslarım daha ağır bastı diyelim. Şimdi seni neden buraya getirdiğime gelince, elimizde çözmemiz gereken bir şifre var, bizim bu şifreyi çözmemiz için bize yardım edeceksin.
-Yardım etmesem beni ne yapacaksın? Beni öldürecek misin?
-Hayır, arkadaşım, ben öyle yapar mıyım? Tabii ki öldürürüm seni, şaka yapar gibi bir halim mi var? Bize elimizdeki kelimenin gerçek anlamına ulaştıracak olan ipucunu bulmalısın.
-Bulduktan sonra, beni ne yapacaksın?
-Kimseye bir şey söylemezsen, serbest bırakırım. Aramızda bu işi senden daha iyi yapacak kimse yok biliyorsun.
- Neden bu işe bulaştın sen böylesine?
-Boş ver, bana yardım edecek misin?
-Bana, hizmetin ve emeğin geçtiği için yapacağım.
Kabul etmekten başka çaresi yoktu. Adamlarının belinde silah ve gözlerinde dehşet fışkırıyordu. Bir dengi, diğer birinden ayırt etmek zorunda olduğunu anlamış, etraflı düşünmenin gereği yok diyerekden kabul etmek zorunda kaldı. Her görünen dışla için bir olmadığı hakikati ile karşı karşıya idi. Hayret veren tarafı bu gerçeği en yakın arkadaşının sayesinde öğrenmiş olması idi
-Süleyman arkadaşım çok az zamanımız var, bu şifreyi biran evvel çözmemiz lazım, beni anlıyor musun?
-Elimden geleni yapacağımdan emin olabilirsin pek çok sevgili, dost olmayan arkadaşım!
-Elinden gelmeyeni de yapmanı isteyerek, bugün çözmeni istiyorum. Yoksa gördüğün bu arkadaşlar çok iyi bir kırık çıkıkçıdır'lar bak onu söyleyeyim.
-Söylemen gerek yok hallerinden belli oluyor zaten.
-Aferin, çözmeye başladın işte.
Adamların yüzünde ikiyüzlülük, şer ve çirkinlik akıyordu. Bu işleri de yapmaya pek istekli gibi idiler. Haydar, aybaşı olmuş kadın gibi huzursuzluk içinde dolaşıyordu. Çekmecede duran kâğıdı uzatarak
-Bu sayılarda, gizlenen şifreyi çözmeni istiyorum!
Diyerek'ten kâğıdı uzattı. Süleyman kâğıdı alarak ilerde ki masaya doğru gitti ve oturdu. Kâğıtta ki rakamlar ters dönmüş okunduğu zaman anlamı olmayan altı üstüne çevrilmiş bir şekilde yazılmış rakamlardan ibaretti. Şimdi bu sayıları bir anlama gelmesi için sıralarına göre tertip edilerek bir neticeye varılması için sırasıyla yerli yerine konulması ve açıklanması bütün ayrıntıları ile çözmesi gerekiyordu.
- Bunu çözmem için arkadaşları yanımdan uzaklaştırır mısın? Çok acıktım önce karnımı doyurayım öyle başlayım.
- Hay, duydunuz çocuklar hemen mutfakta yemek hazırlayın veya biriniz gidin alın gelin!
Adamları emri alır almaz ,telaşla yerine getirmek için dışarıya fırladılar. Masada duran suyun tamamını içerek, biraz ferahlık buldu. Süleyman
-Yol yakınken, gel bu işten vazgeç, bu yaptığın ülkemize ihanettir.
-Geç bu lafları da, işine bak sen.
-Bana bir mercek, kalem defter lazım.
- Çekmeceye bak her şey hazır.
Çekmeceyi çekince içinde mercek, kalem defter pudra cetvel, el feneri hazır halde buldu
-Her şeyi hazırlamışsınız?
-Elbette!
-Seni yaptığımız bu şerefli görevde, fazla sevgi dolu olarak görmüş olmam, demek ki bir aldatmacadan başka bir şey değilmiş.
-Suya yolunu vermek için, böyle görünmek zorunda idim.
-Bu yaptığın işin, hamiyetli bir insana yakışacak bir durum olmadığını, umarım biliyorsundur?
-Yaşam ve şartlar malum. Seninle çekişerek, vakit kaybetmek istemiyorum.
- Seninle aynı çatı altında kalmak ve seninle olmak bana mutluluk veriyordu, ama boşuna mutlu olmuşum!
-Hikâye masal anlatan gibisin, gerçekçi olan, aç gözünü, herkes için faydalı olana bak. Bırak bu sözleri kendin içinde faydalı olacak bu işi, hemen çöz sende kurtul, bizde kurtulalım.
-Yüzsüzlükle, bunları konuşabiliyorsun?
-Ayıp değil ki bu Süleyman. Sütün kaymağını yiyorum. Dikkatli ve kuvvetli gözle bakarsan sende görürsün.
-Gördüğüm, ihanetten başka bir şey yok, haydar ağabeyciğim diyemeyeceğim haydar bey diyeceğim, çünkü bu yaptığına ancak beylik yakışır. Çok şükür sende bu nesnenin en iyisi ve kötüsü de mevcut duruyor karşımda. Sana inanmakla ahmaklık etmişim.
- Kendine kötülük etme iyi düşün, iyi ol kardeşim.
-Burulmuş koyun gibisin, yalnız bu burulma tüm bedenini kaplamış durumda, benim bildiğim burulma hadım edilme yapılan bölgede kalır ve ileriye gitmez, ama sende tam tersi olmuş.
-Çok ileri gidiyorsun farkında isen!
-Hayır, hatta beli kalın olan at gibisin, üstüne ne yüklense alacak kadar akılsızsın ve hissiyatsızsın.
-Hayat kavgası.
-Ne hayat kavgası, ihanetin kavgası desen sen bu işe?
-O zaman iradesizim tamamı arkadaşım, sen çok konuştun. Birazda elin çalışsın.
-Kişinin kendi nefsinde olan deliller yani vicdani hislerden mahrumsun, sana acıyorum. Gel bu işten vaz geçelim.
-Çok geç, battım bir defa çıkamam.
-Seninle çok güzel mazimiz var, onun hatırına gel vazgeç bu işten, sana yalvarıyorum. Seninle güzel mazinin insanlarıyız.
-Olmaz, bu iş için çok para aldım.
-Kalbe hüzün veren, acındıracak olan bu piş işten beraber olursak kurtulabiliriz. Sana yalvarıyorum. Her yönü ile güzel olanı yapalım haydi, adamların gelmeden beraberce gidelim buradan.
Haydar bu konuşmalar sonunda ikna olacak gibi idi sanki
Mehmet Aluç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder