Karagöz yine Hacivat’ın kapısını
alacaklı gibi hızlı hızlı çalar. Yine Hacivat’ı telaşlı telaşlı pencereye
çıkartır. Hacivat kızgın bir sesle.
-Ne var Karagözüm? Yine alacaklı gibi
kapıyı çaldın, beni telaşlandırdın.
-Gel Hacivat’ım aşağıya gel, dün gece seni rüyamda gördüm…
-Bana kışlık kazak mı ördün?
-Yok, Hacivat’ım, kazak örmedim, rüyamda gördüm, kan ter
korku içinde kalmışım, birden uyandım.
-Kan mı verdin? Kan verenler terlemez ki karagözüm, bunda bir
yanlışın var. Kan verenler uyumaz ki sen neden uyudun korkuyla uyandın
karagözüm?
-Ah Hacivat’ım ah, hele bir inde aşağıya gel anlatayım sana.
-Başımı mı bağlayayım karagözüm, benim başım ağrımıyor ki!
Hacivat bir solukta aşağıya indi.
-Geldim Karagözüm, al başın ağrıyor diye, sana hanımın
yazmasını getirdim, al başına sar birazdan geçer.
-Hacivat’ım yine yanlış anladın beni.
-Kim kimi dolandırmış?
-Hacivat’ım dün gece seni rüyamda gördüm, hüzünlüydün çok
dertliydin. Sokaklarda ağlayarak geziyordun. Ben sana yaklaştım sen kaçtın, sana
neden ağladığını soramadım. Korku telaş içinde kan ter içinde uyandım, sabahı
zor ettim, geldim bir derdin var mı diye sormaya geldim. Rüyamda soramadım
içime dert oldu Hacivat’ım.
Karagözümüzde Hacivat’ımız gibi yufka yürekliydi. Hacivat’ın
gözleri nemlendi, sözleri boğazında düğümlendi, bilirdi ki bir derdi olunca
Karagözü hisseder gelir halini hatırını sorardı, kendisi de hisseder Karagözü
sıkıntıda ise koşarak gider halini sorardı. Gerçi ikisi de her gün hem
komşuların hem de birbirlerinin halini hatırını her gün sorarlardı. Hacivat’ımız
gözlerinde iki damla yaşla, Karagöze sarıldı.
-Ah Karagözüm sorma.
-Hacivat’ım neyi dersin sarma?
-Halimi hiç sorma.
-Aman Hacivat’ım bende senin gibi oldum işte, yanlış anladım
seni.
-Ben mi yanlış anlıyorum? Benden başkası seni benim gibi
biliyor mu anlıyor mu acaba?
Karagöz sözler uzamasın diye kestirmeden girdi.
-Haklısın Hacivat’ım haklısın, söyle bana ne derdin var, çare
olayım derdine.
-O eski halimden artık eser kalmadı
yaşlanıyorum, çok yorgunum.
Karagöz telaşlandı.
-Hacivat’ım hemen bir
doktora gidelim, güzelce bir muayene ol.
-Gittim Hacivat’ım gittim, dedim
doktor bey bu yaşıma kadar neler gördüm neler, ama dedim bir tek çektiğim
Karagözümün sabahın köründe kapımı alacaklı gibi çalmasından, beni yatağımdan
fırlatarak uyandırmasından başka hiçbir derdim yok. Sabahın köründe muhabbet
sana yasak dedi.
-Kimmiş seni sabahın körün…
Muhabbet derken zararlı mıymış?
Karagöz birden anlamadıysa
sözleri şimdi anladı. Şaşırdı, başını öne eğdi. Sonrasında
-Şimdi senin bundan başka
bir derdin yok mu yani?
-Yok, Karagözüm yok.
Karagöz sevinçle Hacivat’a
sarıldı.
-Yaşasın!
Aman boş ver bir tek derdin bu olsun, ben seni yalnız bırakır mıyım, bundan
sonra daha geç gelirim olur biter, çok şükür rahatladım Hacivat’ım.
-Yok,
Karagözüm sakın geç gelme!
-Ama
Hacivat’ım her zaman erken geldiğim için kızardın sen?
-Ne
kızması, seni az kızdırmak için latife olsun diye söylerdim, sen her gün bu
saatte gelmezsen ben Kuşluk namazını nasıl kılarım Karagözüm. Bizim kerata bilirsin
küçük sabaha kadar yatırmıyor ne hanımı nede beni, ben diğer odaya geçerek
biraz ancak uyuyabiliyorum. Her gün beni
sabah namazına gelip yine sen kaldırıyorsun, namazdan sonra sen evine giderken,
ben evde tekrar uyuyorum ve sen gelince ancak uyanıyorum Karagözüm, aman sakın
geç gelme sen bildiğin saatte gel…
-Benim
başım mı kel?
-Karagözüm
o sözler benim sözlerim, sana yakışmıyor, sözlerimi latifemi kapma.
-Haklısın
Hacivat’ım, bana yakılmıyor, bir beden büyük duruyor.
-Hani
nerede kim kimi vuruyor? Hacivat ayırmak için neden koşmuyor burada duruyor?
Beraber
kahkahalar içinde gülümseyerek birbirlerine sarılırlar. Hacivat
-Karagözüm kapanışı bu sefer
ben yapacağım sen kenara az çekil, kapattık perdeyi eylemedik viran, Kul
Mehmet’in kusuru varsa af ola, devamı derseniz hele bir yarın ola.
Mehmet Aluç/Kul Mehmet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder