Karagöz yine Hacivat’ın kapısını
alacaklı gibi hızlı hızlı çalar. Yine Hacivat’ı telaşlı telaşlı pencereye
çıkartır. Hacivat kızgın bir sesle.
-Ne var Karagözüm? Yine alacaklı gibi kapıyı çaldın, beni
telaşlandırdın.
-Hele inde gel bir aşağıya, sana önemli anlatacaklarım var.
Hacivat’ımız yine sinirli sinirli aşağıya iner.
-Ne var karagözün, satacakların mı var? Varsa bana niye
geldin? Ben eskici miyim?
-Öyle değil Hacivat’ım yine yanlış anladın, anlatacaklarım
var?
-Anlat bakalım.
-Bugün günlerden ayın kaçı.
-Kim mi ayıdan kaçtı, kıl kaptı?
-Ne ayısı ne kılı Hacivat’ım, bugün ayın kaçı dedim.
-Dur bir düşüneyim, Martın 21 i, Nevruzu soracaksan onu
biliyorum Mahalleli ile bugün öğlen kırda şenlik olduğunu biliyorum.
-Yok, karagözüm bugünün başka bir anlamı ve önemi var, haydi
seninle bizi yazan şair dostumuz Kul Mehmet’i yani Mehmet Aluç’u bir ziyaret
edelim.
-Kel Mehmet’imi ama onun mahlası kel değil Kul Mehmet, hem gidelim
de ne diye gidelim, karagözüm.
-Bugün dünya şiir günü, gidelim onun nezdinde tüm şairlerin
bu gününü kutlayalım, muhabbet edelim, az şiirden konuşuruz, bakarsın bize bir
şiirini okur.
-Hay ağzına sağlık Karagözüm gidelim, haydi durduğumuz
kabahat.
Biraz sonra kapım alacaklı gibi hızlı hızlı çalındı,
bilgisayarın başında bunu yazarken pencereye çıktım. Kapıda gönül
dostlarım/dostlarımız gülen gönlü yüzü ile Hacivat ve Karagözüm gelmişti.
Şaşırdım ama çokta sevindim. Hemen kapıyı açtım, üstümdeki günlük pijamalarımı çıkardım,
elbiselerimi giyindim, kapıda gülümseyerek karşıladım.
-Hoş geldiniz sefa geldiniz ne iyi etinizde geldiniz, neşe
getirdiniz Hacivat2ım Karagözüm.
Gülümseyerek ikisi birden.
-Hoş bulduk kardeşim, gönül dostumuz…
Aslında onlar gönül dostumuzdu, bana bu şekilde hitap
etmeleri mutlu etmedi dersem yalan olur. Onları hemen koltuğun üstünde
ağırlarken, birbirimize gönülden sarılarak oturduk. Uzun uzun gülümseyerek
birbirimize baktık. Ben.
-Uzun yılların ötesinde hoş geldiniz, ne iyi ettiniz de
geldiniz.
Karagözüm.
-Biz şimdi gelmedik ki, sen bizi gönül güzelliğin ile yazmaya
başladığın o günden beri seninleyiz, insanların gülümsemelerinde gönlündeyiz
seni bizi yazmanla.
Ben gülümsedim.
-Aman efendim lafı sözümü olur sizinle beraber gönül
güzelliğinizle bir şeyler katabildim ise ne mutlu bana.
Kalktım hemen ocağa çay demlemek için demliği su ile doldururken,
Hacivat’ımın seslendiğini duydum.
-Mehmet’im çaya gerek yok, bir tatlı kahveni içelim de
gidelim.
-Başım üstüne hemen hazırlıyorum…
Kahveyi tatlılıkla gülümseme ile içerken, karagözümüz.
-Bugün sizin ve tüm şairlerin şiir günü, bunu seninle
kutlamak için geldik.
-Aman efendim ne iyi ettiniz de geldiniz. Hoş geldiniz, gülümseyerek
geldiniz, gönül dostlarım.
Hacivat
-Bize bir şiir okursunuz değil mi?
-Ne demek efendim başım üstüne, hemen…
İki gönül dostu ziyaretime gelmiş
Bugün dünya şiir günü diye gelmiş
Onların gülüşü bana çok iyi geldi
Gönülden gülüşleriniz ne güzelmiş
Tüm gönüller gülüşünüzle şenlenir
Her gelen sizin gibi dost gönülle gelse
Her gördüğü insana siz gibi gülümsese
Hal hatır sormak için ziyarete gelse
Gönülden gülüşleriniz ne güzelmiş
Tüm gönüller gülüşünüzle şenlenir
Allah razı olsun siz gibi dostlardan
Gelip kapalı olan kapıları açanlardan
Zahmet etmeyerek ötelerde kalkıp koşanlardan
Gönülden gülüşleriniz ne güzelmiş
Tüm gönüller gülüşünüzle şenlenir
Bana gönüllerindeki o tatlı gülümseme ile gülerken, onları
kendi gülümsemem ile yolcu ederek, tekrardan bu güzelliği yazmaya devam ettim.
Kapattık perdeyi eylemedik viran, Kul Mehmet’in kusuru varsa
af ola, devamı derseniz hele bir yarın ola.
Mehmet Aluç/Kul Mehmet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder