Üflenince
sönen musibet düşüncelerin aylak limanında
Tank
gibi ezen barbar yangını gözlerinin kahreden narası
Bir
yazın şafağında yüreğinde gömülü insansızlığınla
Ölüm
pençeleri sunan sözlerinle cüzzamlı sesinle
Özgürlük
furyasını yıkıyorsun hangi limanda öleceğini bilmeden
Kendi
fikrin olmayan fikirlere sen fikirsizlik köleliğine doğru yürürken
Ben
sana acıyarak bakıyorum sana acıyarak bakarken kendime acıyorum
Uzatamadığım
elimin sancıları ile baş başa kalırken
Sana
ve bana gülenlerin sarhoş yürekli naraları kulaklarımı sağır ediyor
Titreyen
dudaklarım unutulmuşluk şarkılarını söylerken senden önce ben yıkılıyorum
Sen
yıkılmadan önce seni kollarımla yıkılmaman için tutmayan aciz kollarım için
ağlıyorum
Solgun
gölgeler hep şehirleri istila ederken
İnsanlar
suskun iken ben ağlıyorum
Suskunluğa
Bakışsız
’lığa
Arkasını
dönüp bakmayanların hissizliğine
İdam
sehpası tekmeleyenlerin vicdansızlığına ağlıyorum
Beleş
kahvehane de beleş çay yudumlayanların sevinci ile
Onlar
son yudumlarını içerken
Ben
eksik kalan yanımla sayıkladığım güzel yarınsız ’lığımla
Kaldırıma
düşerken kokuşmuş cesetlerle beraber
Ceset
torbalarına giriyor bedenim
Mehmet
Aluç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder