Fitnecilerin vurduğu yerde 'Gül' bitmez
Hira bir tane ikra hepimize..
Kalbine sinek düşüren insanlarla görüşme evlat, muhabbeti bitirirler sana da o sineği avlamak düşer. Ve yine o kalbe kat kat insan giyinsen de adamlığın olmadığı yerde üşüyeceksin. Gündeme bakıyorum, nar gibi bir baba, kızından sonra dağılan. Bu saatten sonra Özgecan’ın babasına ne yaşını ne saati sorabilirsin sadece Gözyaşın kaç? Baba, tezgahta kızının sevdiği üzümü seçip tane tane sevinendir. Baba, kızının gözyaşı geçiren saati gibidir derdiyle ıslanır ama her zaman doğruyu gösterir.
Baba, kızına lapa lapa yağandır ama üşütmez. Babanı biriktir biriktir biriktir ama asla harcama. Amacım baba aforizmaları uçurup, yazıyı romantik dolguya yem etmek değil, amacım acıdan dağılsa da, yatağına sessiz sessiz akan gözyaşı ırmağı bir babanın yüceliğine matuf, birleştirmek istediği parçalanmışlığımız. Vakarında hafif kalışımız. Bu baba, fukarası olduğumuz şeylerin zengini. İnsanlığın adamlığın kemikleri sayılırken, kefenlenmiş vicdanımıza da toprak attı o gün. Bazı fitnecilerin silecekleri o kadar iyi çalışıyor ki tükürmeye yetişemiyoruz o hesap.
Taşıdığımız cüsse, kalp diye taşıdığımız çamurluk o babanın yüzüne, naifliğine benzemedikçe Allah ilahi adaletini kuruşu kuruşuna bedenlerimize sayacak. Bugün karşı kıyıyla işim yok. Bugün kendi kıyımızda ayetlerin sağırı, fitnenin zengini adamlara sözüm. Bugün din kardeşiyle uzaktan akraba bile olamayacak maval sayacı İslamcılara sözüm. Bugün ellerindeki fiskeyi kendi kardeşine atıp gül bitmesini umut eden hasadından emin hasetçilere sözüm. Camia diyoruz, lakin bu camiada herkes kuyuya atacağı adamın paçasında bekçi.
Demek ki Musa’nın asası bizi nefsimizden ayırmaya yetmemiş, demek ki kuyularda kaybolan Yusuf’ların ıslıkçı umarsızı olmuşuz. Nerde rant orda bereket diyen adamların cepleri önünde düğme ilikleyen kalbi salyalı adamlardan olmuşuz. Ne davası ya? Davaymış. Davayı cüzdan obezliği zanneden işgüzar birkaç gazetecinin, imitasyon adamların konforlu basamakları yapacak kadar da sefil olmuşuz. Daha önce de yazmıştım, evet paralel hatlarını ayetlere, Müslümanın mahremine çeken bir örgüt var. Bunun aşikarlığı da bizi şımarttı farkında mısınız? Öyle ki kendi kardeşini sırf rantına, süt liman makamına engel gördüğü için haybeden paralel yaftası yapıştıracak kadar şımardık. Şeytanın amatör taktiklerini alma da hevesli, profesyonel Müslüman olmada üşengeciz. Hepsi bu. Zulüm ediyorlar farkında mısınız? Davanla, alakası olmayan adamları koltukla, makamla, köşeyle sıvazlamak , alınterine çamur değdirmemişlere haksızlık değil de nedir? Asla yalnız yürümeyeceksin kabul. Lakin seni yalnızlaştırmak için fitne kalabalığına selam çakan, İslamcı görünümlü modifiye kovboylara ne diyeceksiniz? Önce kendi eteğimizdeki taşları dökmeyelim bir zahmet o taşları kıralım kıralım ki vefaya, iyi niyete, aynı yolda yürümeye isabet olmasınlar. Bunları niye yazıyorum. Hemen arşiv yüzücülüğüne soyunayım. İnternet sitelerinde gezinirken bir yazıya rastladım yazının başlığı şöyle “ Huber köşkü neden boşaltılmıyor” işte yazının başından beri kanımıza karışan hadsizlik rezervasyonuna bağlayacağım nokta bu. Malum yazar soruyor bunu.
Kimse de çıkıp demiyor ki sen kimsin? Kimse de çıkıp demiyor ki zamanında uçağına binmek için türlü takla rötarları yaptığınız , köşkün kapısından girmek için yağ bağladığınız bir dava adamına bunu ne hakla yazıyorsunuz demiyor? Beni bilen bilir, ne siyaset malzemesinde ana menü oldum, ne de nabza göre şerbetçi. Bir haksızlık varsa, ve o haksızlığın kılıcı Gülünden, goncasına kimi budamaya kalkarsa orada kalkan olurum. Davanın kurucuları arasında dimdik duran, elini taşın altında eskitmiş, iki yoldaşın niye çıkmaz sokağı olmaya çalışıyorsunuz? Ayrıca boşalt deme hakkı nerden geliyor? Siz cüzdanlarınızı boşaltmaya hazır mısınız?
Kim ne derse desin kimse de kusura bakmasın, bu dava öyle şişirilmiş, üflediler söndüm repertuarına gark edilecek dava değil. Siyasetin bittiği yerde vefa başlar. Kaleminiz biz gibi görünüp, kalbiniz detone olacaksa aradan çekilin. Ve yine kimse kusura bakmasın, kadim davanın ilkelerine ram olmuş, yıllarca koltuğun adam ettiklerinden değil o koltukta adamca siyaset yapmış bir adama bir değil bin Huber, feda olsun diyeceğinize işgüzarlık edip şımarıkça kalemini beline koyup mahalle cazgırlığına soyunmanın adı gazetecilik değil fitne hesabına girmektir.
Diyeceğim şudur ki Fitnecilerin vurduğu yerde ne gül biter ne de gonca.Kusura bakmayın da siz ve sizin gibiler kürek sallarken, deniz çoktan geçilmiş kıyıya çoktan bayrak dikilmişti. Eyvallah.
Esra Elönü elonue@gmail.com Haber 7 Twitter:@elonue
Kaynak: http://www.haber7.com/yazarlar/feridenin-gunlugu/1300841-fitnecilerin-vurdugu-yerde-gul-bitmez
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder