Bu koca kalabalık şehrin yalnızlığında bir dost bulup yanına varmak, tekdüze yaşamak ile sıkıntının alaborasında boğulmakta olan yaşama nefes aldırtacak bir dosta gitmek, bulmak yanında sohbet ile muhabbetin zevkine varmak ne güzel olurdu. Lakin gidecek, halini derdini, gönlünü muhabbet ile açacak dost bulmak artık hayal bu zamanda!
Bu zamanda insanlar birbirlerinin varlığını görünce kaçtığı, bakışlarında bin bir endişe uçurumu, güvensizlik derinlikleri gibi kör karanlık hisler arayarak bakamadığı, sabırla karşımızda duracak birisinin var olamayacağı endişesi ile yalnızlıkların, endişelerin anaforunda kaybolmayı yaşıyoruz.
Birbirimizle yan yana iken hep bir eksiklik duyduğumuz güven ve sadakat değerlerinden mahrum kalan bizler bilmem ne zaman omuz omuza birbirimize güvenerek sımsıcak sarılmalar ile gönülden bir birimize sarılacağız bilemiyorum!
İncitmek şöyle dursun incitici havayı bile hayatımıza sokmayacağımız o mutlu anları yaşamak bilmem kime nasip olur? Bir zamanlar çocukluğumda 1965 ve 1975 yıllarında yaşanan o samimi dostluklar, komşuluklar, güven neşe mutluluk birlik ve beraberlik günlerini yaşatanlar gitti ve bir daha da gelmeyecek oldukları için yaşamak bir daha zor mümkün olacak gibi.
Her okunan ezan sesi ile gönüller titrer, Allah rızasına erişmek isteyenler birbirlerine yardıma koşar, hata kusur görünce kapatır, hep gülümserlerdi… Gönülde nefret, kin benlik davası diye bir şeyler hiç ama hiç yoktu…
Şimdilerde bu nur odasını karanlık bir odaya içini dünya sevgisi, mal sevgisi, para sevgisi, yatırım sevgisi, günahkârlıkla kapkara olmuş vicdanın kör elini… İle ağzına kadar doldurduk ki nefes alacak ve içine birbirimizi sevecek gerçek sevgi namına sığacak bir zerrecik yer kalmadı! Bir birimiz yaklaşmak şöyle dursun fersah fersah kaçıyoruz birbirimizden.
Ağaçlara çiçekleri sulamak yerine, dikenleri suluyoruz galiba, bunun başka bir açıklaması olur mu bilmem!
Ellerimiz bir birine dua etmekten uzak, hatta semaya doğru kaldırmaktan binlerce kilometre uzakta elimiz ve gönlümüz.
Ne zaman gelir bu gönülleri gülümseten baharı bilinmez, bekleyelim derim, lakin ömür sona koşuyor… Selam ve dua ile
Ey dinmeyen acılarla kaplanmış feryat eden gönül dilimiz
Ey feryat eden birbirimize uzanmayan kapkara elimiz
Ey birbirimize doğru yürümeyen esaret kokan ayaklarımız
Yeter artık dönün yönünüzü dosta doğru bitsin bu hasret yeter artık
Mehmet Aluç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder