Bu Blogda Ara

4 Mart 2015 Çarşamba

Gelmedin



Yıllar var ki yolların gözledim
Bin derdim üstüne bir dert daha ekledim
Gelirsin de gülerim diye yollarını bekledim
Gelmedin sızılar içine kendimi kilitledim

Söyle yapılır mı sevene böyle eziyet
Sevende sevilende olur aşk ile meziyet
Söyle nedir sendeki bu asabiyet
Gelmedin sızılar içine kendimi kilitledim

Seni çok sevdiğimi biliyorsun, yani
Bilirsin üç günlük dünya zaten fani
Uzaklaşma yanıma yaklaş az bari
Gelmedin sızılar içine kendimi kilitledim

Sevdim seni dönmem kovsan bin kere
Belki kavuşmak nasip olur öteki sefere
Ömrümüz geçmesin sevgisiz boş yere
Gelmedin sızılar içine kendimi kilitledim

Nazar mı değdi bu gözlere gönüllere
Dikkat et dilinden çıkan o sözlere
Mutluluk kapımız çalsa gülümsese bizlere
Gelmedin sızılar içine kendimi kilitledim

Kul Mehmet’im adın düşmez bu dilde
Gel yürüyelim el ele sefa ile gönülde
Kulaklarımızı kapayalım kem sözlere
Gelmedin sızılar içine kendimi kilitledim
Mehmet Aluç



Medya Yazarları Seçkilerim





Silah tiryakilerini barış öksürtüyor









Suç değil sus duyurusu
Kafada migren,  ilaç  potporisi eşliğinde yaşayınca  hapı kimlerin yuttuğu üzerine gündemi de kaçırmıyorum. Gündem hatun çantası gibi karışık da olsa bize lazım olanları ayıklıyorum. Dağ hijyeni şart. Diken üstünde değil tetik üstündeydik. Etli şarjörlerin, takım elbiseli tüfeklerin sevinmediği yerde barış üşengeç değildir. Seçim öncesi ağır sıklet provokatif cümleler savuranları üzecek gelişmeler olunca yazmak farz oldu. İktidar uyuzluğundan sırtını dağa dayayıp kaşıyanların arasından geçip Sırrı Süreyya Önder’in açıklamalarına kilitlendik umarım bu kilidin çilingiri hiç bulunmaz. Elinde sadece çözüm süreci malzemesiyle kaos iştahını demleyenlerin renkten renge gark olmaları güldürdü. PKK’ya yapılan Silahı Bırak çağrısı bol felahlı barış ezanı gibi geldi, pozisyon şükür secdesi.
Buraya kadar her şey olağan . Asıl yazmak istediğim Gezi sırasında sosyal medyada tozutanların suskunluk gevezeliği. Şaşırdık mı ? Hayır. Dağdan inenlerin bağdaki masumun canına ot tıkama gaddarlığına dur deme çağrısı, soldan yemlenen büyükbaş yazarların hoşuna gitmedi. Biri çıkıp “ Kürtler, solcuları sattı” deyince küçük dilim boşlukta parende attı yutmaya zamanımız yok. Ne olacaktı peki. 6  7 Ekim olayları hayal cephelerini süslerken böylesi müthiş bir gelişmenin posasında morardılar. Ne istiyorlardı? Şehit cenazelerinde yavrusunun resmini bağrına götürüp ah ile yaş döken anne feryatları duymayınca kürtler solcuları sattı oldu. Öcalan’ın barış duyurusundan nemalan bunca imitasyon barışseverin susması çenelerini tetikte bıraktı. Silah tiryakisiydiler, barışı duyunca öksürmeye başladılar.
Hep yazmıştım hep yazacağım. Siz neyi umuyorsanız Allah umduğunuz dağlara barış yağdırandır. Siz hangi damardan kan istiyorsanız Allah o damarı kurutandır. Emziği düşmüş bebe gibi ciyak ciyak susmanın ihtişamlı komedisi umarım bundan sonra da devam eder. Selahattin Demirtaş’ın rengini attıran neyse barış o renk olsun. Gezide ortalığı toma fotosuyla tutuşturanların, kahve yudumlayıp kan koçluğu yapanların enerjisi nereye kayboldu diye sormuyorum bile. Alın klavyenizi dağa çıkın, bırakılmış silahlara bakıp trajik yazılar yazın. Dedim ya vicdan, ahlak, lekesine karşı Dağ hijyeni şart. Anladınız.
Esra Elönü
elonue@gmail.com
Twitter:@elonue

Manis-Maniler



Ask the brevity of the nightly prayer
Too short to say
Ask the wistful longing
Allah will say to get me
Mehmet Aluç

Gecelerin kısalığını gece ibadet edene sor
Çok kısa diyecek
Hasret çekene hasretini sor
Allah bana yetecek diyecek
Mehmet Aluç

Our state of the moon God
You trust in Allah
Look then
Stunning devil
Rock bottom of the foot
Mehmet Aluç

Halimiz Allah’a ayan
Sen Allah’a dayan
Bak o zaman
Nefis şeytan
Ayağın altında kayan
Mehmet Aluç

Bekler İsyan İmdat Çığlığında Geceleri

 


Çökmüş isyan bulutları kör karanlık gecelere
 Bekler kıskacına almak için hüzünlü gönülleri
 Tozlu yollara unutulmuşluk ekmiş başak çiçekleri gibi açılan 
 Kara gözleri ile bekler geceleri,
 İmdat çığlığında, sessiz akan göz pınarlarına gizlenmiş isyan 
Saplanmış hançer gibi, yetim bir çocuk masumiyeti ile bekler yollarda 
Bekler yollarda, yok oluşa giden yolun köşesinde yol ayrımında 
Bekler, tüm çiçekler solsun tüm renkler yok olsun diye
 Kararsın notalar, kelimeler gülüşler sözler diye 
Haince, sinsice bekler yanaklar solsun diye
Açar aşk güneşi gönüllerde, kör eder isyanı
Açar gönüllerde, zevki sefayı
Gör gözünle ahu gözlü Leyla’yı 
Öp dudağında, görsün aşkı sevdayı
Yazık deme, geçen onsuz gecelere 
Seni hazırlıyor, dudağında dökülecek kelimelere
Aşkı ruhuna üfleyen gecelerle
 Gör de sarıl onunla geçen günlere, o sözlerle
 Kul Mehmet der, Ağla gözlerim o yârin göğsünde, 
Selam olsun, seven tüm gönüllerde, sevdiğini yüreğinde sevenlere
Bırak geçmişi, yaşa bugünü, aşk tüten gecelerde
Kalmasın, kavuşmak mahşerde, hüzünlü beklemelerde

Kuramadığı Hayallerin Mezarında Ölsün



Gül dudakların ile dudaklarımdan öpmeyeceksen
Çek git öyle ise bırak ölüm öpsün
Beni sımsıcak kolların ile sarmayacaksan eğer
Çek git uzaklaş bırak kara toprak sarsın kollarına

Ağlayan gönlümün feryadını duymayacaksan
Bırak matemler duysun gönlümün feryadını
Ağlayan gözyaşlarımın içindeki sensizliği görmeyeceksen
Çek git öyle ise gözyaşlarımı çaresiz ıstıraplar görsün

Beddua ediyorum sanma sakın sevgili
Aşk susayan gönlümün feryadıdır bu
Vuslata varmayan gönül aşksız neylesin hayatı
Bırak kuramadığı hayallerin mezarında ölsün
Mehmet Aluç

Regret not be late



My tears dripping in the darkness of night
Drip freezes my cheek at a time
My memories of the suffering of innocent children against my face
My tears dripping in the darkness of night

Which I'm in town uncertain
Should I do not live there when I do I lackluster
I walk in the dark of the evening unclaimed
Withered flowers composing my melancholy

I'm desperate steps you running the streets
Sahilind the evening I hide my reticence
I walk the streets in the absence of the city winded outdated
Now I cry in the darkness of night with a feeling of regret
Mehmet Aluç

Geç kalmışlığın pişmanlığı


Geç kalmışlığın pişmanlığı











Gözyaşlarım damlıyor gecenin karanlığında
Yanağıma damlarken donduruyor bir anda
Anıların çocuk masum yüzünde acılarım karşımda
Gözyaşlarım damlıyor gecenin karanlığında

Hangi şehirdeyim belirsiz
Var mıyım yok muyum yaşadığım zaman fersiz
Sahipsiz akşamın karanlığında yürüyorum
Solmuş çiçekler besteliyor hüznümü

Sana koşan adımlarım çaresiz sokaklarda
Suskunluğumu gizleyen akşamların sahilindeyim
Soluksuz köhne şehrin caddelerinde yokluğuna yürüyorum
Geç kalmışlığın pişmanlığı ile ağlıyorum gecenin karanlığında
Mehmet Aluç


 

Ok eyledin


Ok eyledin









Bakışların ok eyledin
Sinemi yaktın kül eyledin
Bir tebessümü çok gördün
Istıraba gönlümü yol eyledin

Misafir etmedin beni gönlünde
Kor alevleri ok eyledin gönlümü
Bir gülümsemeyi çok gördün öldün mü
Türkü 'süz diyarlara attın her gün

Bakar körlük var sende
Bir öpücük versen de
Birazcık gülsem bende
Türkü ile gülsek hanende
Mehmet Aluç

İman ile olan




İmanın fırtınası Âlem de eser
İmanı bilmeyen hayata küser
İmansız kul yolda çukurlara düşer
İmanlı olan merhametle yola düşer
İmanlı olan merhamet ile pişer

İman ile olmayan tüketir kendisini
İman ile olan yükseltir dünya ahiretini
İman ile olmayan yaşar tasaları
İman ile olan yaşar ahiret mutlulukları

İman ile olmayan her şeyi ret eder umutsuz gezer
İman ile olan her an gülümseyerek umutla Rahmana şükür eder
İman ile olmayanın hayatında çatlaklar ile keder sızar
İman ile olanın hayatında mutluluklar ile kederleri çözer

İman ile olan kederleri veren Rahmanın sabırla şükür edin çağrısını duyar
İman ile olmayan keder ile çağrıları duymaz hayatın heder eder
İman ile olmayanın hayatı ıssız susuz gezer çöl olur
İman ile olan insanlara merhametle davranır gönüllere girer saray kurar
Durgun akan ırmaklar gibi göl olur çölde susuz gezenlere baraj olur ırmak olur

Mehmet Aluç

Yüreğimin Sokaklarında Devasa Çığlıklarım




Sensizlikle kırbaçlanan sevgimin feryadını duyuyorum
Hınca hınç kan akarken sevgimizin yüreğinde ben feryat ediyorum
Ben tedirgin senin o umursamaz bakışlarının altında eziliyorum
Bu kaçınılmaz bir tepki değil yüreğimin sokaklarında devasa çığlıklarım

Sen ucu kaçmış başı sonu belirsiz hayaller peşinde koşarken
Sen Aşk’ı öldüren sokakların karanlığında bensiz geziyorsun derken
Aklın karanlık dehlizlerinde solgun kaldırımlarda sefaletin acısını yaşıyorsun
Bu kaçınılmaz bir tepki değil yüreğimin sokaklarında devasa çığlıklarım

Umursamazlığının travmalarıyla ben migren nöbetinde seni beklerken
Sen kıstırılmış tükenmiş düşlerin uçurumlarında
Müebbet yaşamanın peşinde koşarken
Sana ulaşamayan ben illegal bir hayatın içinde kayboluyorum
Sana  ağlayarak bakarken
Bu kaçınılmaz bir tepki değil yüreğimin sokaklarında devasa çığlıklarım

Denizde yakamozlar bir bir sönüyor bizim gibi
Umursamaz  dibe vuran bakışlarınla
Denizin dibinde sürgün ruhlarımız boğulurken
Göz  kırpışımın sessizliğinde batıyorum
Sen avare bir gülümseyişle saçlarını tararken canım acıyor
Sen hala umursamaz tavırlarınla uzaklaşıyorsun
Bu kaçınılmaz bir tepki değil yüreğimin sokaklarında devasa çığlıklarım
Mehmet Aluç


Zaman Ve Hayat Seni Yüreğimden Kopardı Aldı

Zaman Ve Hayat Seni Yüreğimden Kopardı Aldı

Zaman Ve Hayat Seni Yüreğimden Kopardı Aldı


Ayrılığın limanında gezerken yüreğim paramparça sevgilim, zamansız ve vedasız gittin. Kara toprak zamansız aldı seni benden!

Yıkılıp yere düşerken mezarının başında ağlayan ben değilim sevgilim, gökyüzünde yağan yağmurlardır sevgilim inan bana. Diyar illerden kokun geliyor bana hep yanımdaymışsın gibi sevdanın karası gibi, gözlerin bana uzaklardan bakıyor hissediyorum.

Zaman ve hayat seni yüreğimden kopardı aldı, ama kokunu bıraktı bana gülümseyen gözlerini rüyalarımda bıraktı gitti şimdi tek tesellim budur sevgilim, sen üzülme rahat uyu mezarında beni bekle yanına geleceğim ve yine seni sımsıkı saracağım.

Yok, yok sen beni yine sımsıcak gülüşün ile sımsıcak kolların ile saracaksın biliyorum ve hissediyorum.

Gönül dergâhımın kapısını gidişin kapatamadı, hep sana açık biliyorsun ve görüyorsun uzaklarda biliyorum, bekle beni bende geleceğim sevgilim.

Mehmet Aluç


__________________
Mümin tövbe ile merhamet ister Rabbin'de affı için
Selam ve dua ile...

Sensizlik Hasretinde Yaşıyorum



Uzaklaşma benden sevgilim
Gör duy acılarımı feryadımı
Acılarımla yan ağla bu günden
Sende yaşa sensizlik sancılarımı

Bu dağların ardında beraber gülmüştük
Birbirimizi ne kadar çok sevdiğimizi söylemiştik
Şimdi sensizliğin sancıları ile yaşıyorum
Uzaklaşma benden sende yaşa sancılarımı

Kul Mehmet’im her ne kadar sana kızsam da
Sensiz yaşayamıyorum günün her akşamında
Dalıyorum gülümseyen bakışlarının hatırasına
Seni sensizlik hasretinde yaşıyorum

Mehmet Aluç

Hasret Rüzgârında Yok Olduk Bittik



Sevmek mutluluk ise
Neden mutlu olamadık
Haydi, biraz gülümse dedimse
Hiç gülümseyen olamadık

Sen ayrı bir dünyadan
Ben ayrı bir yoldan
İkimiz ortadan buluşamadık
Hiç buluşamadık

Buluşmak kavuşmaktı
Bil buluştuk ve kavuşamadık
Acı içinde yaşamak özgürlük derdin
Hiç özgür olamadık duygularımızı yaşayamadık

Paylaşmak yan yana olmaktı
Hiç yan yana gelemedik ki
Geldikse de yüreğimizdeki sevgiyi göremedik
Ayrılığın hasret rüzgârında yok olduk bittik
Mehmet Aluç



3 Mart 2015 Salı

Gönül Sazım

Gönül Sazım







Hep seni çalar gönül sazım
                                          Gönül okşayan sözlerin lazım
Sensiz olmasın kara yazım
Sensiz kar yağar başıma çalmaz ki gönül sazım

Aramıza girmesin kör gözlü kazım
Yediklerimi edemem ki hazım
Yolda koşar sana doğru alın yazgım
Yakalayamazsan bana koş gel sensin benim gönül yazım

Baban beni sevmez neden sanki Erol taş nazım
Bir tek sana geçer inan ki nazım
Gel otur yanıma dinle ne söylüyor sana gönül sazım
Seninle kışlarım olur yazım
Söyleyecek sözlerim kalmadı bilmem ki daha ne yazayım

Sensin benim gönül bağım
Sensiz viran olur gönül dağım
Tek başına nasıl bu dünyaya sığayım
Gel de o gül cemaline bakayım
Bakayım da aşkın pınarında bir yudum tadayım

İnan ki ben sensiz yastayım
Gel bana kavuşalım yoksa her gün hastayım
Senden başkasını seversen ben Arap olayım
Kör kuyularda adını haykırayım

Gece gündüz adını rüyalarımda sayıklayayım
İnanmazsan da günde on ton pirinç ayıklayayım
Sensiz dipsiz kuyularda çalışayım
İnanamazsan dünyaya şaşı bakayım

Gel yanıma alnına aşk dolu buse kondurayım
Sarıl boynuma hayatım boyunca hep dizin dibinde oturayım
Gelmezsen de kor alevlerde yanayım
Gel yanıma ki kendimi mecnun sanayım
Aç gül sineni de o beyaz tenine dokunayım
Mehmet Aluç

Elbet Bir Gün Pişman Olur

Elbet Bir Gün Pişman Olur





Nazlı yâr sevince sinesi bostan olur
Fistan giyer gönlüm neşe ile yolunu bulur
Nazlı yârin yanında destan yazsam
Bir cümlelik söz olur

Nazlı yâri çok severim
Kusurunu hiç görmem geçerim
Sevgi dolu gönlünün hatırı var
Baldan tatlı sözleri var

Merhametli olan güzel olur
Merhametsiz olan pişman olur
Aşk ile sevmeyen
Elbet bir gün pişman olur
Mehmet Aluç

Söyle

              



Çok uzaklarda bakma bana yaklaş yanıma
Zor dağları dolandırma düz yollarda kendini sevdir
Koş kollarıma sarıl bana yaklaş can ol canıma
Söyle bu kaçışının anlamsız sebebi nedir

Rahmanın merhametinden sanki haberin yoktur
Candan sevenlerin gönlünde gülüşmeler çoktur
Merhametli gönlün nefretle hiç işi yoktur
Söyle bu kaçışının anlamsız sebebi nedir

Kul Mehmet’im karanlıkta gün yüzüne çıksın gönlün
Kabe ile doğruluk yoluna doğru dönsün yönün
Gönlün kirletme karartma sonra görmezsin önün
Söyle bu kaçışının anlamsız sebebi nedir

Mehmet Aluç

Atışmalar






Halimiz Allah’a ayan
Sen Allaha dayan
Nefis şeytan
Ayağın altında kayan

Yanmaya dayan
İmanla eğilsin kafan
Elinde olmasın sapan
İman ile secdeye kapan

İman ile olsun hayân
Tövbe ile Rahman kapısına dayan
Merhamettir gönüllere konan
Nefret kindir ölüm ile solan
İmandır ölüm ile coşan

Kardeşim şehir der ne güzel
O şehirle imanın ile olur güzel
Mutluluğu yaşamak sana özel
Ne güzeldir sendeki iman ne güzel

Baktım ben aya
İman ile çıktım yola
Sen gelirsen yaya
Koşarım sana atlaya zıplaya

İnsanın olur derdi
Kurt kuzuyu yedi
Bunu gören görmedim dedi
Görmedim dedi yenilen kuzular kimin dedi
Görenlerde o kuzular senindi dedi

Mehmet Aluç

Bu Sorular Ne Kadar Ağır Oysa Cevabı Çok Hafif!





Zaman zaman düşünürüm, kar taneleri gibi bembeyaz sevgi çiçekleri, neden gönlümüzde yetişmez diye!

Etrafımıza dünyaya bakınca bunu anlamak için dahi olmaya gerek yok sanırım.
Birbirimize yol vereceğimize birbirimizin yolunda açan sevgi çiçeklerini nedense edepsizce çiğner geçeriz, hatta gönlümüz de sevgi çiçeklerini açtırmak için ne yolumuzda bahçe açmamıza izin veririz nede dikilmesine tahammül ederiz!

Neden birbirimizin halini sormayız da, zorda kaldığında ona neden aklını kullanmadı diye zulüm eder bir tekmede arkasından biz vururuz?

Dilimizde sevgi sözcükleri yerine, dikenler gibi gönlü parçalayan değersiz bizi birbirimizden ayıran sözlerin peşinden koşarız?

Çok yakınız ama birbirimiz aramıyoruz arasak ta uzaklarda arıyoruz! Bak işte yanındayım görsene beni,  bizi, onu, bunu şunu…

Birbirimize yabancıyız tanınmak istemiyoruz acaba neden? Niçin? Niye? Bilmiyorum.
Bu sorular ne kadar ağır oysa cevabı çok hafif!

Bir gülümseme, bir nasılsın demek, bir ihtiyacın var mı demek ne kadar ağır geliyor, sanki sırtımıza ağrı dağı yükleniyor!

Körüz gördüğümüzü sanıyor, ama gerçekten kör olduğumuz gerçeğine kulağımızı tıkıyoruz.
Bazen düşünmek ve çaresini bildiğimiz halde düşünmenin eziyetinden dolayı düşünmek istemiyorum.

Hücrelerimiz ile yakıp yıkanın yanında gururmuş gibi duran bizler, merhamet ile gülümseyenin yanından kaçıyoruz!

Yok delidir, neden boş boş gülümsüyor, ajan mı yoksa falan filan! Sana bana bize gülümsüyor, gülümse gönlünde bahar çiçekleri açsın diyor, gülümse hayatına mutluluk gelsin bu mutluluğu da al dağıt diyor, ama insan her şeyi bilen ya, işte bilmediğinin anaforunda fikirsizlik veya fikri olmayanların uçurumuna düşmek için, var gücü ile koşuyor. Anlamak mümkün değil! Akılın neden bunu yaptığını anlamak hiç mümkün değil.

Rahmanın huzurunda bu dünyada yaşarken merhametten haberi olanlardan hatta farkında olanlardan, karışık olan yola gitmek yerine iman nuru ile aydınlanmış yola girmeyi görmeyi Rabbim cümlemize nasip eylesin. Selam ve dua ile…


Mehmet Aluç

Bilinmezlik Nedendir ?




Ayağımız bilinmez hangi zincire bağlıdır
Bir adım yürüyemedik görülmez nedendir
Hayatımız kimin emrine duyarlıdır
Yaşadığımız kaos bu bilinmezlik nedendir

Gam nefret sevgisizlik sanki gönlümüze devadır
Deva aha buradadır desen gelen yok sanki beladır
Bedene merhamet ne güzel yakışır giyinilmez, sanki cezadır
Anlaşılmaz insanoğlu belaya koşar bildiğin çok sanır, meğer bildiği azdır

Var mıdır âlemde merhametten daha gönüle güzeli
Kul Mehmet’im anlayan yok boşuna okuma gazeli
Anlayanalar da yıllar önce atlara bindi gitti gideli
Anlaşılmaz insanoğlu belaya koşar bildiğin çok sanır, meğer bildiği azdır

Mehmet Aluç

Medya yazarları seçkilerim

                                            Fitnecilerin vurduğu yerde 'Gül' bitmez







Hira bir tane ikra hepimize..
Kalbine sinek düşüren insanlarla görüşme evlat, muhabbeti bitirirler sana da o sineği avlamak düşer. Ve yine o kalbe kat kat insan giyinsen de adamlığın olmadığı yerde üşüyeceksin. Gündeme bakıyorum, nar gibi bir baba, kızından sonra dağılan. Bu saatten sonra Özgecan’ın babasına ne yaşını ne saati sorabilirsin sadece Gözyaşın kaç? Baba, tezgahta kızının sevdiği üzümü seçip tane tane sevinendir. Baba, kızının gözyaşı geçiren saati gibidir derdiyle ıslanır ama her zaman doğruyu gösterir.
Baba, kızına lapa lapa yağandır ama üşütmez. Babanı biriktir biriktir biriktir ama asla harcama. Amacım baba aforizmaları uçurup, yazıyı romantik dolguya yem etmek değil, amacım acıdan dağılsa da, yatağına sessiz sessiz  akan gözyaşı ırmağı bir babanın yüceliğine matuf, birleştirmek istediği parçalanmışlığımız. Vakarında hafif kalışımız. Bu baba, fukarası olduğumuz şeylerin zengini. İnsanlığın adamlığın kemikleri sayılırken, kefenlenmiş vicdanımıza da toprak attı o gün. Bazı fitnecilerin silecekleri o kadar iyi çalışıyor ki tükürmeye yetişemiyoruz o hesap.
 Taşıdığımız cüsse, kalp diye taşıdığımız çamurluk o babanın yüzüne, naifliğine benzemedikçe Allah ilahi adaletini kuruşu kuruşuna bedenlerimize sayacak. Bugün karşı kıyıyla işim yok. Bugün kendi kıyımızda ayetlerin sağırı, fitnenin zengini adamlara sözüm. Bugün din kardeşiyle uzaktan akraba bile olamayacak maval sayacı İslamcılara sözüm. Bugün ellerindeki fiskeyi kendi kardeşine atıp gül bitmesini umut eden hasadından emin hasetçilere sözüm. Camia diyoruz, lakin bu camiada herkes kuyuya atacağı adamın paçasında bekçi.
Demek ki Musa’nın asası bizi nefsimizden ayırmaya yetmemiş, demek ki kuyularda kaybolan Yusuf’ların ıslıkçı umarsızı olmuşuz. Nerde rant orda bereket diyen adamların cepleri önünde düğme ilikleyen kalbi salyalı adamlardan olmuşuz. Ne davası ya? Davaymış. Davayı cüzdan obezliği zanneden işgüzar birkaç gazetecinin, imitasyon adamların konforlu basamakları yapacak kadar da sefil olmuşuz. Daha önce de yazmıştım, evet paralel hatlarını ayetlere, Müslümanın mahremine çeken bir örgüt var. Bunun aşikarlığı da bizi şımarttı farkında mısınız? Öyle ki kendi kardeşini sırf rantına, süt liman makamına engel gördüğü için haybeden paralel yaftası yapıştıracak kadar şımardık. Şeytanın amatör taktiklerini alma da hevesli, profesyonel Müslüman olmada üşengeciz. Hepsi bu. Zulüm ediyorlar farkında mısınız? Davanla, alakası olmayan adamları koltukla, makamla, köşeyle sıvazlamak , alınterine çamur değdirmemişlere haksızlık değil de nedir? Asla yalnız yürümeyeceksin kabul. Lakin seni yalnızlaştırmak için fitne kalabalığına selam çakan, İslamcı görünümlü modifiye kovboylara ne diyeceksiniz? Önce kendi eteğimizdeki taşları dökmeyelim bir zahmet o taşları kıralım kıralım ki vefaya, iyi niyete, aynı yolda yürümeye isabet olmasınlar. Bunları niye yazıyorum. Hemen arşiv yüzücülüğüne soyunayım. İnternet sitelerinde gezinirken bir yazıya rastladım yazının başlığı şöyle “ Huber köşkü neden boşaltılmıyor” işte yazının başından beri kanımıza karışan hadsizlik rezervasyonuna bağlayacağım nokta bu. Malum yazar soruyor bunu.
 Kimse de çıkıp demiyor ki sen kimsin? Kimse de çıkıp demiyor ki zamanında uçağına binmek için türlü takla rötarları yaptığınız , köşkün kapısından girmek için yağ bağladığınız bir dava adamına bunu ne hakla yazıyorsunuz demiyor? Beni bilen bilir, ne siyaset malzemesinde ana menü oldum, ne de nabza göre şerbetçi. Bir haksızlık varsa, ve o haksızlığın kılıcı Gülünden, goncasına kimi budamaya kalkarsa orada kalkan olurum. Davanın kurucuları arasında dimdik duran, elini taşın altında eskitmiş, iki yoldaşın niye çıkmaz sokağı olmaya çalışıyorsunuz? Ayrıca boşalt deme hakkı nerden geliyor? Siz cüzdanlarınızı boşaltmaya hazır mısınız?
 Kim ne derse desin kimse de kusura bakmasın, bu dava öyle şişirilmiş, üflediler söndüm repertuarına gark edilecek dava değil. Siyasetin bittiği yerde vefa başlar. Kaleminiz biz gibi görünüp, kalbiniz detone olacaksa aradan çekilin. Ve yine kimse kusura bakmasın, kadim davanın ilkelerine ram olmuş, yıllarca koltuğun adam ettiklerinden değil o koltukta adamca siyaset yapmış bir adama bir değil bin Huber, feda olsun diyeceğinize işgüzarlık edip şımarıkça kalemini beline koyup mahalle cazgırlığına soyunmanın adı gazetecilik değil fitne hesabına girmektir.
Diyeceğim şudur ki Fitnecilerin vurduğu yerde ne gül biter ne de gonca.Kusura bakmayın da siz ve sizin gibiler kürek sallarken, deniz çoktan geçilmiş kıyıya çoktan bayrak dikilmişti. Eyvallah.
Esra Elönü elonue@gmail.com Haber 7 Twitter:@elonue
Kaynak: http://www.haber7.com/yazarlar/feridenin-gunlugu/1300841-fitnecilerin-vurdugu-yerde-gul-bitmez


Yayınlarım

Bugünü Elinden Alına Adam Geleceği İçin Ne Yapabilir?

  Bugünü Elinden Alına Adam, Geleceği İçin Ne Yapabilir? Cevaplarınızı bekliyorum. Mehmet Aluç